Zaman sürekli hareket halinde olan yağız beyaz bir at gibi koşuyor doludizgin, özgür. Bizlerse ne yeterince sabırlıyız, ne yeterince çevik. Bir türlü yakalayamıyoruz dizginlerini. Sürekli yarını planlamaktan, geleceği düşünüp geçmişe hayıflanmaktan bugünü yaşayamıyoruz. Halbuki her şey şu anda şimdi!
Bektaşi yıllar sonra çocukluk arkadaşıyla karşılaşır yolda. Arkadaşı hayli yükselmiş, paşa olmuştur. Payeler edinmiş, zenginleşmiştir. Birçoğumuz gibi NEFS şişkinliğinden mustariptir, farkında olmasa da. Sohbet etmeye başlarlar. Adam durmadan kendinden söz eder. Başarılarından, mallarından, gelecekte yapacaklarından… Kendiyle o kadar meşguldür ki bir başkasına ayıracak vakti sınırlıdır. Nihayet laflarına bir ara verdiğinde yüzeysel bir merakla sorar Bektaşi’ye:
“Eee, hep ben anlattım. Biraz da sen söyle üstad. Sen neler yaptın?”
Beriki gülümser: “Boşver şimdi sen beni. Paşalıktan sonra ne olacaksın?”
“Sonra iki tuğlu paşa olacağım.”
“Ya sonra?” der Bektaşi.
“Sonra üç tuğlu paşa olacağım.”
“Sonra?”
“Sonra mı…hiiiç,” der adam, fazla düşünmeden.
“Bak gördün mü” der Bektaşi gayet sakin, “o kadar uğraşmana ne gerek vardı? Ben daha şimdiden senin dönüp dolaşıp geleceğin yerdeyim. Hiçlikteyim.”
***
“Hiçlik” ve hafiflik zihnimi kurcalar hep. Nasıl mümkündür hem azimli hem hırssız olmak şu hayatta? Kendini geliştirirken egonu da beraberinde geliştirmemek? Yükselip yükselip de başının dönmemesi olası mı? Sabırlı ve sakin olup aynı zamanda çağıl çağıl akmak mümkün mü? Tevekkül pasif bir hal değildir. Dünyaya tevekkülle bakabilmek için bir hayli gayret ve kararlılık gerekir. Aktif bir haldir tevekkül. Derviş dediğin, “ensesine vur, lokmasını ağzından al” süklüm püklüm biri değildir. Gerçek derviş sükunetiyle kasırgalar yaratır. Duruşu rüzgârdır, sessizliği kelam.
Hayatta bazı şeyler ertelemeye gelmez. Yarın değil, dün değil ancak şimdi yaşanabilirler. Eğer insanlara verecek sevgimiz varsa, şefkatimiz varsa zamanı şimdidir, meçhul bir “sonra” değil. Eğer yapmak istediğimiz güzel işler, yazmak istediğimiz bir kitap, bestelemek istediğimiz bir şarkı, çekmek istediğimiz bir film varsa; gitmek istediğimiz şehir, görmek istediğimiz bir yer varsa, hayalleri ertelemek hayalleri kurutmak demektir. Senelerce bastırırsın içindeki asi sesi. “Hele bir çocuklar büyüsün de o zaman açarım takı dükkânımı” dersin. “Hele bir emekliye ayrılayım da o zaman yazarım hayalimdeki kitabı” ya da “Hele bir şu dönem geçsin de o zaman bestelerim o şarkıyı”. Halbuki, o hep beklenen geldiğinde bir de bakarsın ki hayallerinden geriye kuru bir iskelet kalmış sadece. Suyu çekilmiş, feri sönmüş. Sürekli çalışmaktan, kariyerine odaklanmaktan kendi çocuğunun gelişimini yeterince göremeyen bir işkolik baba, aradaki açığı kolay kolay telafi edemez. Devamlı kendinden feragat eden, kendini ailesine adayan bir kadın, içindeki tutkulu, azimli, delidolu gençkızı bir daha bulamaz. Kadınlar çocuklarını büyütürken, eşlerine hayatta “eşlik ederken”, o kadar çok ertelerler ki hayallerini, nihayet on-onbeş sene sonra hayaller sandığını açtıklarında karşılarında küflenmiş, kurumuş bir çeyiz bulurlar.
Belki de aşk ile evlilik arasındaki en büyük fark, zamanı yaşayışlarında. Aşk şu anı yaşar. Evlilik ise yarının derdindedir, illa da gelecek odaklı. Aşkın eline para geçerse harcar. Evliliğin eline para geçerse biriktirir, yarınlar için, ne olur ne olmaz. Aşk gürül gürül sudur, evlilik ise toprak. Aşk şimdiyi dolu dolu yaşamak ister. Evlilik ise demir bir kumbaradır, içinde anılar, sevinçler, sitemler biriktirir. Hep biriktirir.
Dünya edebiyatının en iyi yazarlarından Doris Lessing, Altın Defter’de bir kadının bölünmüşlüğünü ve kendine geç kalmışlığını anlatır. Delirmekten korkan ve içindeki bölünmeyi ayrı renklerde defterlere yansıtan biridir kahramanımız. Siyah Deftere bir yazar olarak sorumluluklarını yazar. Sarı Deftere duygularını, sosyal ilişkilerini, arkadaşlıklarını. Kırmızı Defter ideolojik ve politik meseleler, hayattaki duruşu için açılmıştır. Mavi Defterde ise gündelik minik olaylar yazılıdır. Ancak defterlerden hiçbiri kadının içindeki boşluğu kapatmaz. En nihayetinde beşinci bir defter açar: Altın Defter. Her kadının, her erkeğin bir altın deftere ihtiyacı var. İçimizdeki en derin hayalleri yazdığımız bir başka defter… Altın defterimize yazdıklarımızı şimdi yaşamaya başlamak lazım.
Dedim ya, hayatta bazı şeyler ertelemeye gelmez.
Hayaller ya şimdi var, ya bir daha asla.
24.01.2010