İstanbul-New York arası on saatlik uçuş. Sağınızda solunuzda oturan yolcularla ahbap oluyorsunuz bir süre sonra. Etrafıma kulak kabartıyorum. Sıra sıra her koltukta yolcular birbirlerine kartvizitlerini veriyor, sakız ve şeker ikram ediyor, hayat hikâyelerini anlatıyor... Hoşuma gidiyor kendiliğinden gelişen bu sosyallik. Bizim kadar havada sohbet etmeyi seven bir başka millet var mı acaba?
Ön sırada oturan ve anlattıklarından uzun süredir Amerika´da yaşadığını öğrendiğimiz orta yaşlı bir adam içimizde en çok konuşan. Hostesin her ikramından sonra sevinçle etrafına dönüp açıklama yapıyor:
"Bizim bu Türk Hava Yolları şahane canım şahane!" Biz diğer yolcular adamın heyecanına bir anlam veremiyor, ayıp olmasın diye nezaketen tebessüm ediyoruz. Ama o bizim de kendisine katılmamızı istercesine tekrarlıyor habire. Her kek, sandviç ya da meyve suyu ikramından sonra takdirlerini dile getiriyor. "Bizim bu Türk Hava Yolları bir tane valla! Bir tane!" Hiçbirimiz anlamıyoruz yolcunun hislerini.
Sonra New York´a varılıyor; herkes kendi yoluna, kendi hayatına dönüyor. Benim de kitap turnem başlıyor böylece, her gün başka bir şehirde program var. Okumalar, imza günleri, söyleşiler arasında uçaktaki o mutlu Türk yolcuyu unutuyorum. Ta ki bir hafta sonra Amerikan Hava Yolları´yla Philadelphia´dan Los Angelas´a altı saatlik bir yolculuk yapana kadar.
***
Her şey havaalanında başlıyor. Uçağa binmeden önce check-in yapıp bavulunuzu verdiğiniz anda. Görevli bir fiş uzatıyor burnuma. "Borcunuz 25 dolar" diyor. Anlamadığımı görünce açıklama yapıyor. "Yeni uygulama. Artık her yolcudan bilet parasının yanısıra bavul parası alıyoruz. Bavul başına 25 dolar ödüyorsunuz."
Şaşkın vaziyette biniyorum uçağa. Hostes su ve gazoz dağıtıyor sadece, başka bir şey içmeye kalkarsanız, bilin ki paralı. Eskiden çubuk kraker filan olurdu, artık onlar da kalkmış. Altı saatlik uçuşta ne bir kek, ne bir bisküvi ikram ediliyor. Bir ara sandviç tepsisi geçince umutlanıyorum. "Tanesi yedi dolar" diyor hostes. Onun için ayrıca ödüyorum. Önümdeki yolcu ekstra içecek istediği için fazladan üç dolar ödüyor, yanımdaki yolcu da bir paket fındık için üç buçuk dolar. Her ayrı ürüne bir fiyat biçilmesi tuhafıma gidiyor. Ama beni daha da şaşırtan benden başka kimsenin durumu yadırgamaması.
Amerikalılar bu tarz yolculuklara alışmışlar artık. Beş saat sonra uyku bastırıyor. Hostesten bir yastık rica ediyorum. "Yastığımız yok ama dilerseniz içinde boyun yastığı, ıslak mendil ve kulak pamuğu olan bir kampanya paketimiz var, onu verebilirim," diyor. Şüpheleniyorum. "Paralı mı?" diye soruyorum. "Evet ama sadece sekiz dolar" diyor gülümseyerek. Basit bir yastık için de para isteyebilecekleri aklımdan geçmemişti. Uykusuz, aksi ve sessiz sedasız oturuyorum yerimde. İşte o zaman İstanbul-New York THY seferinde gördüğüm mutlu yolcuyu hatırlıyorum. Neden öyle hosteslere çocukça bir sevinçle teşekkür ettiğini anlıyorum şimdi. Ve bir şey daha fark ediyorum. Biz Türkler için "ikram" önemli şey. Buna dair hislerimiz biraz da kültürel. Biz milletçe ikramı önemsiyoruz, seviyoruz.
Anlıyorum ki biz bindiğimiz uçağı biraz da "ev" gibi görüyoruz. Uçağa binince kendimizi Kaptanbey´in ya da Hosteshanım´ın evine misafirliğe gitmiş gibi hissediyoruz. Misafirlikte ikram edilen yiyeceklerden ev sahibinin para almaya kalkması nasıl garibimize giderse, uçaktaki her minik ikrama ayrı bir fiyat biçilmesi de öyle tuhafımıza gidiyor.
***
Dönüşte Türk Hava Yollarıyla uçuyorum gene. Önce içecekler geliyor, ardından yemekler, sonra gene içecekler, derken kek ve sandviç dağıtılıyor. Yastıklar bedava. Hatta battaniyeler bile! Yanımdaki yolcunun kucağında üç yastık var. "Kıymetini bilin, çok zenginsiniz" diyorum. Tuhaf tuhaf bakıyor yüzüme. Her ikramdan sonra yanımda oturan yolculara dönüp heyecanla yorum yapıyorum. "Bizim bu Türk Hava Yolları şahane canım! Bir tane! Bir tane!" "Vah yazık, yaza yaza sonunda kafayı yemiş" dercesine yüzüme bakıyor etrafımdakiler. Gene de nezaketen başlarını sallayıp tebessüm ediyorlar her lafıma.
Anlaşılmadığımı görünce hafiften sinirleniyor, ısrarla tekrar ediyorum. "Yok yok, valla öyle. Bizim bu Türk Hava Yolları bir tane! Fındık bile parasız!" "Turnede yorulmuş Elif Hanım, belli" diye fısıldıyor arkamdaki kadın kocasına. Anlamıyorlar beni.
07.03.2010