. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Bir hayaleti kıskanmak

 

Kimi sanatçılar kalabalık metropollere benzer. Uzaktan bakınca güzel ve heybetli, dinamik ve renkli, yakından görünce durum bambaşka. Aslında belki de sanatçıların pek çoğu böyledir ya. O yüzden bir sanatçıyı yakından görmek ekseriya "büyü bozumu" demektir. Sihir dağılır. Efsun kaybolur. Bir de bakarsınız fotoğraflarında alımlı ve akıllı görünen insan boş boş konuşan biridir gündelik hayatında. Sesi bile farklıdır. Bir de bakarsınız, "sıradışı" sandığınız o varlık "sıradan"dır fazlasıyla. En iyisi belli bir mesafeden bakmaktır sanatçılara, şairlere, yazarlara. Fazla yaklaşmamaktır. Sanatçıların en güzel halleri bin metre öteden görünen silüet halleridir. Yarı karanlıkta...

Öte yandan hemen her kadın kocasının hayran olduğu sanatçılarla gizliden gizliye anlamsız ve mantık dışı bir rekabet halindedir. Kadın şöyle bir bakar eşinin o pek beğendiği sanatçıya. Onun o boyalı, alımlı, süslü püslü ihtişamlı fotoğraf karelerine. Kendini beğenmiş hallerine. Resimlerini süzer, söyleşilerini okur. İlla ki bir yerini beğenmez. Bir kulp bulur. Bir falso. Bir cevabını cımbızlar, bir kelimesine takılır, veryansın eleştirir. Bir lafını yanlış anlar. Beğenmemeye koşullanmıştır ne de olsa. Sonra yapıverir yorumunu: "Beğenecek başkasını bulamadın mı Allah aşkına?"

Kadının kendisi de sanatçı olabilir bu arada; fark etmez, durum değişmez. O gene kocasının beğendiği sanatçıyı beğenmez. İlla ki burun kıvırır.

Benim de senelerdir uzaktan uzağa kıskandığım böyle bir sanatçı var. Eyup onu bu kadar sevmese, beğenmese, ben de kendisine karşı daha tarafsız ve sıcak duygular beslerdim herhalde. Ama elde değil. Durum böyle.

Ne zaman aramızda tartışsak, evde limoni bir hava esse, gidip o sanatçının bir CD´sini koyuyor CD çalara. Adeta "Sen beni anlamadın ama bak o anlıyor" dercesine. Keyfi iyi olduğunda da onu dinliyor keyifsiz olduğunda da. Kimi akşamlar bakıyorum hanfendi CD çalardan söylüyor, Eyup mırıldanıyor, mutlu mesut beraberler koskoca bir sanal alemde. İnsanın kocası bir şarkıcıyı bu kadar sevince siz de ister istemez o şarkıcıyla yakından ilgilenmeye başlıyorsunuz. İster hayatta olsun o kişi ister ölmüş olsun durum değişmiyor. Bir hayaleti kıskanmak mümkün. Hem de ne mümkün!

Nicedir bir hayaleti kıskanırım. Sesini, enerjisini, derinliğini... O aksi hallerini, o çatal çatal sesini, isyankârlığını... Şarkılarından taşan çoşkusunu, tutkusunu, ruhunu. Ama en çok da Eyup´ün üzerindeki tılsımını kıskanırım. O yüzden bu yakınlarda kendisi hakkında bir biyografi çıkınca piyasaya, ilk işim okumak oldu tabii ki. Görelim bakalım nasıl biriymiş bu hanımefendi....

Bahsettiğim şarkıcı Nina Simone. Nam-ı diğer Siyah Prenses.

Hayatını okudukça ona hem hayran hem gıcık oluyorsunuz, ikisi de aynı anda. Öyle bir kadın düşünün ki 1950lerde, 1960larda fırtına gibi esmiş müzik dünyasında. Irkçılığın ve ataerkilliğin en yoğun olduğu yerlerde başını dik tutmuş, yürüyüp gitmiş. Arkasına bakmamış, hakkında söylenenleri umursamamış. Öyle bir kadın düşünün ki safi yetenek, pür kabiliyet. Muazzam bir ses, yepyeni bir sentez, ayrıksı bir tarz ve derin bir hüzün. Öyle bir kadın düşünün ki sesiyle âşık ediyor sizi kendisine. Öyle bir kadın ki hayaleti bile etten ve kemikten...

Muhalif biri. 1967´de Detroit şehrinde siyahlar isyan ettiğinde, 43 kişinin ölümü ve ciddi maddi hasarla sonuçlanan bir ayaklanma yaşandığında bunu ilk destekleyen sanatçılardan biri oluyor Nina Simone. Bir sonraki konserinde aniden "Seni seviyorum Detroit" diye bağırıyor. "Başardın işte. Başardın. Baş kaldırdın."

Nina Simone´un hayatını okuyunca çelişkili hislere kapılıyorsunuz. Bir insanın sanatını bu kadar tutkuyla icra etmesi karşısında şapka çıkarıyorsunuz. Cesaretine, yüreğine, kabiliyetine saygı duyuyorsunuz. Ama aynı zamanda anlıyorsunuz ki kişiliği son derece sorunlu. Karşınızdaki narsist biri. Tek derdi sudaki yansımasını görmek. Nina Simone de uzaktan siluet halinde sevilecek sanatçılardan. O bir diva. Uzaktan dev yakından cüce. Uzaktan gökkuşağı yakından kül rengi.

2003 senesinde vefat etti Nina Simone. Ömrünün son demlerinde iyice huysuzlaştığı, kabalaştığı söyleniyor. Pek çok kalp kırdı. Sevmediklerine karşı hoyrat ve acımasızdı. Seneler boyu "şizofrenik", "manik depresif", "megaloman" gibi teşhisler kondu kendisine. Defalarca. Yeteneği parıltısını kaybetse de hiçbir zaman kaybolmadı.

"Ne okuyorsun öyle dalmış vaziyette?" diye soruyor Eyup akşam eve geldiğinde.

"Senin o Siyah Prensesin var ya, tanısan iki dakika yanında duramazdın belki de," demek istiyorum ama son anda bir şey tutuyor beni. "Nina Simone´nun hayatını okuyorum," diyorum sadece.

"Hadi ya," diyor gözleri parlayarak. "Nasıl peki?"

"Kıskanılacak biri," diyorum.

Başını sallıyor, cevabımdan memnun. Ve ben biliyorum ki öyledir kimi sanatçılar. Çoktan göçmüş olsalar da, geride hayaletlerini bırakmış olsalar da, kişilikleri gayet arızalı, hatta çekilmez olsa da onlar hep "kıskanılacak biri" olarak gezinirler aramızda....

 

14 Mart 2010

 

İzlenme : 3452
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us