Ricky Martin’in ilk şöhret bulduğu zamanları hatırlar mısınız? Televizyonlarda, dergilerde, gazetelerde, adeta her an her yerdeydi yüzü. Genç kızların ve kadınların gözdesi, “en seksi erkek şarkıcı” olarak tanıtıldı, sunuldu, paylaşılamadı. Bekâr olması ve öyle kalması, imajının sağlamlaşması için daha yeğdi belki. Kimse evlenmesini istemedi. Hep böyle yarı ulaşılmaz yarı yakın bir pop ikonu olarak kalmasıydı arzulanan. Fotoğrafları, posterleri, kartpostalları kadınların masalarını, odalarını süsledi. Bu, madalyonun bir yüzü. Pırıltılı, ışıltılı, renkli yüzü.
Bir de öteki yüzü var hikâyenin. Derin hakikatlerin, bireysel sergüzeştimizin, en saklı sırlarımızın yüzü. Dışarıya yansımayan, kazara yansısa bile pek anlaşılmayan o kadar çok yanımız var ki. Şöhret ve görünürlük arttıkça, o bilinmeyen, görünmeyen yan da o kadar derinleşiyor adeta.
Taşıyıcı bir anne aracılığıyla ikiz erkek çocuk babası olan Ricky Martin bu yakınlarda internet sitesinde bir mektup yayınlayarak aslında gay olduğunu açıkladı. Senelerdir bu konuda konuşmadığını, özel hayatını saklamaya özen gösterdiğini ama artık gerçekleri dile getirme zamanının geldiğini anlattı. Ardından bir tartışma, bir tufan.... Internetten Flaş! Flaş! Flaş! diye duyuruldu haber. Dünyanın her yerinden insanlar bu konuda yorumlarda bulundu. Bunca tantana, bu kadar hengame.....
“Ben zaten biliyordum, belliydi,” diyenler oldu. “Daha evvel en yakınları onun hakkında neler neler demişti zaten,” diye yangına körükle koşanlar da vardı. “Madem gaydin ne demeye şimdiye kadar rol yaptın, bu sahtekârlıktır!” diye tepki gösterenler çıktı. Kadınlardan bir kısmı (buna yakın dostlarım da dahil) ciddi ciddi yas tuttu. Hatta neden bütün alımlı güzel erkeklerin gay olduğunu sorup veryansın edenler de oldu. Konuyu hiçbir şekilde umursamayanlar da vardı elbet, ama magazin dünyası ve dedikodu çarkları şöyle bir çalkalandı.
Meselenin biz edebiyatçıları ilgilendiren bir boyutu da var. J.K. Rowling ünlü Harry Potter dizilerinin yazarı, mimarı. Annelikle yazarlığı başarıyla dengeleyen nadir kadın edebiyatçılardan biri. Bu sene ilginç bir açıklama yaparak Harry Potter serisindeki ana kahramanlardan birinin aslında gay olduğunu açıkladı. Böylece ilk defa meşhur bir sanatçı yerine, onu hayalinde yaratan yazar bir basın açıklaması yaptı. Gene benzer bir şekilde hüsran, spekülasyon ve çalkantı geldi ardından. Kahramana âşık genç kızlardan tepkiler yükseldi. Kendilerini aldatılmış hissettiklerini söylediler.
Belki de bir roman kahramanına âşık olmakla, bir pop şarkıcısına âşık olmak arasında o kadar da fark yoktur. İkisi de pop kültürümüzün içinde yanıp sönen fenerler gibi, yarı var yarı yok, daima alacakaranlık.... Hayal ile hakikat öylesine içiçe geçmekte ki artık.....
***
Peki merak ediyorum başarılı, yetenekli, üretken bir şarkıcı gay olsa ne değişir? Yaptığı işin kıymetinde, kalitesinde bir azalma olur mu? Kabiliyetinden, kişiliğinden, verimliliğinden bir şey eksilir mi? Hayır. Öyleyse ne fark eder? Bu konu niçin bu kadar önemli? Üreten, çalışan, kendi ayakları üzerinde duran bir insan –kadın ya da erkek- gay olsa ne değişir? Belki Ricky Martin ancak belli bir özgüvene ulaşınca yapabildi bu açıklamayı. Ama şu anda onunla aynı sırrı paylaşan ne çok insan var hayatın her dalında.
Bir gün öylesine içimize sinecek ki eşitlik ve özgürlük ve önyargısızlık, o kadar içselleştirmiş olacağız ki bu evrensel değerleri, zerre kadar önem taşımayacak kimin gay, kimin heteroseksüel olduğu. İnsanları özel hayatlarıyla tartmaktan, dedikodular ve zanlarla yargılamaktan vazgeçeceğiz. Hiçbir sanatçı, yazar ya da profesyonel insan çıkıp da basın açıklaması yapmak zorunda hissetmeyecek kendini. Bir gün bu konu tavsamış ateş gibi kendiliğinden sönecek, kurumuş kararmış bir meyve gibi düşecek dalından. İnsanları isim isim, tek tek “onlar” ve “bunlar” diye ötelemekten, hor görmekten vazgeçeceğiz elbet. İnsanlık homofobisini aşacak bir gün....
04 Nisan 2010