Şükran ne güzel bir kelime. Dilinde akide şekeri gibi; tatlı, baygın ve yoğun. Bir seferde tüketemezsin; ağzına atar atmaz bitiremezsin. Usul usul tadına varmak gerek. Sindire sindire....
Tıpkı insanlar gibi kelimelerin de enerji haleleri var. Ne var ki çoğu zaman bunun farkına bile varmıyoruz. Konuşuyor, yazıyor, habire kelimeleri tüketiyoruz. Bir saniye bile düşünmeden, hissetmeden. İnternet teknolojisi tüm bunları daha da hızlandırdı. Bugün bir mesaj göndermek, "chat" yapmak, cep telefonuyla SMS yollamak o kadar basit ki. Hız çağı. Yazdığımız kelimeleri düşünmüyoruz artık. Kelama özenimiz kalmadı. Dinmez bir telaş, daim bir yarış halindeyiz. Koşturuyor, hırslanıyor, kendimizi ve başkalarını durmaksızın hırpalıyoruz. Böyle bir trafikte kimsenin durup da kelimelerin ve harflerin içsel melodisini duymaya vakti yok. Niyeti yok.
Kelimeleri hissedebilmek için biraz olsun durup sakinleşmek gerek. Düşünmek gerek. Ayrıntıya önem vermek gerek.
Farklı yiyecekleri tadar gibi tadabiliriz aslında harfleri... Gelin, ufacık bir test yapın bugün kendi kendinize. Arkanıza yaslanın, yumun gözlerinizi, hiçbir şey düşünmemeye çalışın bir uzun an için. Zihninizi temizleyin. Sadece som ve duru bir yalınlık haline demir atın. Kalabildiğiniz kadar kalın bu sakin limanda.
Sonra tek tek aklınıza gelen kelimeleri tatmaya başlayın. Acele etmeden, ağır ağır, birer birer. Bakalım nasıl bir tad bırakacaklar geride.
"Zehir" kelimesinin verdiği bir mayhoşluk var mesela. Sivri, dikenli, ekşi. "Nefret" kelimesi de öyle. "Şiddet" de. Seslerini dinleyin.
Ardından başka kelimeleri tadın. "Aşk" mesela. "Sema" ya da "ana". Ne kadar farklı tadları, tınıları. "Dost" kelimesinin insana verdiği bir ılıklık var, söyler söylemez erir için. Dost özeldir. Dost Türkçe´nin en güzel kelimelerinden biridir.
Son yıllarda beslenme konusunda artan bir bilinç var tüm dünyada. Yediğimiz her bir gıdanın sadece bedenimizi değil, kişiliğimizi de nasıl etkilediği artık bilimsel olarak ayrıntılarıyla bilinmekte. Peki konuştuğumuz her bir kelimenin de, tıpkı yediğimiz gıdalar gibi bünyemiz üzerinde bir etkisi varsa?
Ettiğimiz her küfürün, söylediğimiz her hakaretin, yaptığımız her dedikodunun ve suçlamanın bir enerjisi var. Bize dönen, bizi kemiren, bizi içten içe kurutan bir enerjisi... Kelimeler içi boş harf kalıpları değil. Her birinin bir sırrı var. Her sırrın bir formülü var. Kelimeler büyülü. Kelimeler büyücü. Biz farkında olsak da olmasak da.
Tesadüf değil. Tüm kadim dinler, tüm yaşlı kültürler kelamın insanın üzerinde bir ağırlığı olduğunu tasdik eder. Kelime insanı vezir de eder rezil de. Kelime insanı yüceltir de basitleştirir de.
"Şükran" ne güzel bir kelime. Teşekkür de öyle. Gün içinde tanımadığımız bir insan kapıyı tutsa, teşekkür ediyoruz ona. Ama yaşadığımız hayat, geçirdiğimiz her saniye, ürettiğimiz her kelime için şükretmiyoruz kolay kolay. Şükran sunmak lazım kâinata, şu âlemdeki her bir zerreye, bütüne ve O´na. Kimse duymadan, içinden sessizce. Kelimeler ruh halimizi değiştirir. Kendimizi ve etrafımıza bakışımızı biçimlendirir. Bir cümleye "Ulan!" diye başlamak ile "Rica etsem" diye başlamak arasında sadece üslup farkı değil, aynı zamanda enerji farkı vardır. Bu enerji bizi etkiler. Her şey kelimede saklı. Kelamın gücünde.
***
Düşünce gücümüzün sınırları, kullandığımız dilin sınırları kadardır. Eğer kelime dağarcığımız çorak ise, kurabildiğimiz hayaller, ifade ettiğimiz fikirler de o kadar sınırlı kalacaktır. Daha çok kelime öğrenmeye, benzer kavramlar arasındaki ayrıntıları fark etmeye, kelamın sihri üzerinde daha fazla düşünmeye ihtiyacımız var.
Sahi kaçımızın evinde Osmanlıca-Türkçe sözlük mevcut? Evlerimizde, işyerlerimizde, okullarımızda sözlüklerle yaşamalıyız. İnternet ortamında gençler için çok daha gelişmiş Osmanlıca-Türkçe sözlüklere ihtiyacımız var. Daha çok kelime öğreneceğiz ki daha derin görelim "mânâ"yı.
Mânâyı göreceğiz ki daha az mekanik, daha az yüzeysel, daha fazla insan-gibi-insan olalım şu hayatta.
09 Mayıs 2010