. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
‘Samimi Köfte’


İstanbul’un manzarası güzel ve ferah çay bahçelerinden birinde, İngiliz bir akademisyen ve İran asıllı Amerikalı bir kadın romancı ile oturuyorum. Bana Türkiye izlenimlerini anlatıyorlar, ben de can kulağıyla dinliyorum. Derken adam fotoğraf makinesini çıkarıp bir gün evvel çektiği bir resmi gösteriyor. Bir et lokantasının mönüsü bu. Anlam veremiyorum. Dikkatlice bakmamı söylüyorlar.

Mönüde her yemeğin, resmi konulmuş, altına da hem Türkçesi hem İngilizcesi yazılmış. Fotoğraf karesinin tam ortasında içli köfte yazıyor, yanında da İngilizce tercümesi yer alıyor: “Intimate Kofte.”

Gülümsemeden edemiyorum. “Intimate” kelimesi İngilizce “yakın, samimi, sıkı fıkı, sırdaş” anlamlarında kullanılıyor. “İçli” kelimesini nasıl bu şekilde çevirmişler tahmin etmek kolay değil. Olmuş size “samimi köfte.”

Bir başka fotoğraf: “Fungus pizza” yazıyor bir pizzacının mönüsünde. Yanına Türkçesi konulmuş özenle: “Mantarlı Pizza.” Ne yazık ki “fungus” , “mushroom” kelimesinden farklı olarak “ayak mantarı” demek. Sözlükten bakıp mönüye aktarırken bu ufak ayrıntı atlanmış demek. Olmuş size “ayak mantarı pizzası.”

Akademisyen adam her iki resmi de ofisinin duvarına asacağını söylüyor. Ama en ufak bir alaycılık yok yaklaşımında. O esas dillerin birbirleriyle ilişkisini merak ediyor. Ve bir de, bir dilden bir dile geçerken yaşadığımız maceraları…

***

Bir başka dilde kendimizi ifade ederken ne potlar kırıyor, ne hatalar yapıyoruz. Hepimiz, her birimiz. Yeni öğrenenler de yapıyor, daha kıdemli olanlar da. Bunları dalga geçmek için yazmıyorum. Tam tersine bu şirin ve beklenmedik hatalara rağmen öğrenmeye, çabalamaya, konuşmaya ve yazmaya devam etmemiz gerektiğine inanıyorum. Cesaretimiz kırılmadan…

Çok azımız doğuştan çift dilli ya da üç dilli olma lüksüne sahip. Geri kalanlarımız kendini bir başka dilde “misafir sanatçı” gibi hissederek yaşıyor. Hatalar yaparak, potlar kırarak, köfteleri “samimi” ilan ederek! Ama bunlar moralimizi bozmamalı. “Katı olan her şeyin buharlaştığı bir çağda” diller de sabit ya da kemikten değil artık.

Hipotez 1: Yanlış yapalım ki öğrenelim. Yanlış yapmaya cesaret edemezsek ne zihnen ne ruhen gelişebiliriz.

Hatta bu hipotezi bir adım daha ileri götürmek istiyorum. Belki de bu “kırılmalar”la beraber yeni bir dil yaratacağız yeryüzünde. Bugün artık dilbilimciler İspanyol göçmenlerin İngilizceyi nasıl yeniden şekillendirdiklerini tartışıyorlar. Aynı şeyi binlerce göçmen aile sürekli yapıyor. İngilizce eğer evrensel dil ise, aslında herkes onu farklı konuşuyor; kendi aksanı, kendi kuralları, kendi yaratıcılığıyla.

Bu yüzyıl geçişliliklerin, hareketliliklerin, göçlerin ve göçebeliklerin yüzyılı. Giderek artan sayıda insan anadilinden farklı dillerde kendini ifade etmeyi öğreniyor. Hani eskiden “hangi dilde rüya görürsek, o dilde şiir yazabiliriz” denirdi. Artık bu söz tavsadı. Bu öyle bir yüzyıl ki, birden fazla dilde rüya görebiliyoruz.

Kimimiz Almanya doğumlu. Rüyaları hem Türkçe, Hem Almanca. Kimimizin annesi Kürtçe ninniler söylemiş kulağına. Yıllar sonra bugün rüyaları hem Kürtçe hem Türkçe. Kimimiz yurtdışında okumuş ya da çalışmış. Rüyaları hem İngilizce hem Türkçe. Bütün bunlar mümkün. Dünya “çok dilli” olmaya doğru gidiyor artık. Hatta bu karışıma bir isim veriliyor. “Globish” ya da “Globalce.” Uluslararası ortamın dili ne Fransızca ne İngilizce bundan böyle. Sadece ve sadece globalce.

Globalce her dilden eşit kelime alıyor. Nasıl Amerika “egemen güç” ise İngilizce da hala “egemen dil”. Ama ilginç bir şekilde bu dil artık ne Amerikalılara, ne İngilizlere, ne Avustralyalılara ait.

***

Öte yandan bu demek değil ki ana dilimizi ihmal edelim. Tam tersine.


Hipotez 2: Eğer Türkçe konuşurken bize 200 kelime yetiyorsa, İngilizce ya da İtalyanca vs. öğrendiğimizde de gene 200 kelimeyle yetiniyoruz. Türkçesini zengin, derin ve engin tutan bir insan hangi dile kulaç atarsa atsın orada da açık denize yüzecektir. Öyleyse ana dilimizle bağımızın kalitesi öğrendiğimiz diğer dillerle ilişkimizin kalitesini de belirliyor.

 

16 Mayıs 2010

 

İzlenme : 2923
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us