İZMİT Kitap Fuarı’na katıldım bu hafta. Bu ziyaretten o kadar duygulanarak döndüm ki, artık gördüğüm her yazar ve şair arkadaşıma söylüyorum: “Muhakkak İzmit’e gidin. Muazzam bir kitap fuarı gelişiyor orada.”
Bu sene ikincisi düzenlenen fuar oldukça geniş bir alanda yapılıyor. Belediye başkanı ve belediye çalışanları belli ki bu işe kıymet vermiş, zaman ayırmış. Kültür ve edebiyat dünyası, yerel yönetimlerde genellikle ikinci plana atılır. Bürokrasinin kendi öncelikleri vardır. Ama ben İzmit’te kültüre, sanata, edebiyata önem veren bir yaklaşım gördüm. Gençler ve kıdemliler son derece uyumlu, çalışkan bir ekip oluşturmuş. Onların emeklerisayesinde ortaya harika bir organizasyon çıkmış. Benimle beraber gelen Doğan Kitap görevlileri, kitap ve yayıncılık dünyasının emektarları hep aynı şeyi söylediler. “Bu gidişle Türkiye’nin en iyi fuarlarından biri olacak burası!”
Ve en önemlisi, İzmit halkının sanatçıya, edebiyatçıya gösterdiği ilgi, yüreklerindeki sevgi... Öğrencilerin, gençlerin, ev kadınlarının, öğretmenlerin, serbest meslek sahiplerinin gösterdikleri alaka, saygı ve sevgi muazzamdı. İzmit Kitap Fuarı gönlümüzü kazandı. Unutulmazdı.
*
İzmit sonrası, Fransa’nın Lyon şehrinde, uluslararası bir edebiyat festivalinin davetlisi olarak bulunuyorum. Programın ilk ayağında kitaplarımı okuyan lise öğrencileri ve öğretmenleriyle bir buluşma gerçekleşti. Türkiye’ye gelen yabancı yazarları liselere götürmek pek akla gelmez. Halbuki hem Amerika’da hem Avrupa’da sanatçıların lise çağındaki gençlerle buluşmalarına çok önem veriliyor. Henüz meslek seçimlerini yapmamış gençlerin farklı alanlardan sanatçıları yakından görmesi, onlara sorular sorması teşvik ediliyor.
Bu tür buluşmalar genelde büyük ve halka açık kütüphanelerde yapılıyor. Bizde eksikliğini çokça hissettiğimiz bir şey bu: Yerel kütüphanelerin yaygınlığı. Daha fazla kütüphane açılmasına ve kütüphanelerde daha fazla, daha renkli kültürel/sanatsal etkinlikler düzenlenmesine ihtiyaç var Türkiye’de.
Fransız öğrenciler romanlar ve romancılık hakkında beni soru yağmuruna tutarken, aralarında Türkler de vardı. Doğma büyüme buralı bu çocuklar mükemmel Fransızcaları, aksanlı Türkçeleriyle sordular. Hayata, yazmaya, göçebeliğe, birden fazla dilde hayal kurmaya, arafta olmaya dair içten, samimi, biraz da yalnızlık ve burukluk kokan sorular.
Ardından festivalde felsefe, edebiyat ve sanat buluşmasında dünyanın her yerinden yazarlarla bir araya geldik. Bir ara İrlanda’nın en başarılı romancılarından Anne Elright yanıma yaklaştı. “Bu Fransızlar ne kadar meraklı, var oluş hakkında felsefi, karamsar konuşmalar yapmaya” dedi.
“İrlanda’da farklı mı?” diye sordum.
Bir kahkaha attı. Onların daha çok toplum, politika, dünya meseleleri konuşmayı sevdiklerini söyledi. İrlandalılar da bizim gibi politikaya meraklı.
Kitabını imzaladığım her insan birbirinden ne kadar farklı. Gittiğim her yerde, katıldığım her edebiyat etkinliğinde insanları dinliyorum. Yüreklerini, zihinlerini, hayallerini... Bakıyorum da ben aslında kitaplardan öğrendiğimden çok daha fazlasını yollardan, hayatı ve insanları kitap gibi okumaktan öğreniyorum.
27 Mayıs 2010