|
|
Yazılar |
Huzur |
HUZUR nedir? Sabah kendiliğinden ve mütebessim uyanabilmektir. Güneşe göz kırpmak. Günün erken saatinde elin gazetelere uzanırken “Acaba gene kötü bir şey mi oldu?” diye içinden geçirmemektir. Yüreğin sıkışmadan, moralin bozulmadan güne başlayabilmektir. Huzur nedir? Akşamüstü gerilmeden haberleri dinleyebilmektir. Huzur nedir? Gencecik insanların sokaklarında rahatça yürüyebildikleri, âşık olabildikleri, hayal kurabildikleri ve kimsenin kimseyi ezmediği bir şehirde, bir memlekette, bir dünyada yaşamak demektir. Huzursuzuz. Hepimiz. Buse henüz 17 yaşındaydı. Önünde upuzun bir ömür vardı. Cıvıl cıvıl renkler. Vaktini bekleyen bir latif bahar. Yaşayacak sevdalar vardı. Görecek güzel günler. Okuyacak, iş bulacak, dünyayı görecek, kendini geliştirecek, aile kuracak, çocuklarını yetiştirecekti. Belki de kimsenin bilmediği düşleri, idealleri, dilekleri vardı. Aniden ayrıldı aramızdan, çiçeğe durmuş dal gibi hoyratça kopartıldı bu dünyadan. Bir elem ve yas halidir şimdi milletçe üzerimize çöken. Bir derin sızı, bir karamsarlık, bir iç çekiş.
Bir gün evvel İstanbul’a ilk defa gelen bir Amerikalı yazardan bu şehirle ilgili gözlemlerini dinliyordum: “Ne muazzam bir yermiş burası” diyordu. “Coğrafyasından ayrı etkilendim, tarihinden, dokusundan, insanlarından ayrı. Sadece bu şehir değil, bu ülke böyle. Hakikaten hayran oldum. Gördüğüm hiçbir yere benzemiyor. Müslüman dünyada böyle bir memleket yok.” Meslektaşımın İstanbul’u betimlerken kullandığı bir kelime dikkatimi çekti: “Sui generis” (tek ve biricik olan, başka hiçbir yere veya hiçbir şeye benzemeyen). Öyle bu şehir. Öyle bu memleket. İnsanın yüreği sızlıyor. Ne konuşmak geliyor içinizden, ne yazmak. Silahlar ve bombalar konuşurken, nefret dolu nutuklar atılırken hâlâ barıştan, hâlâ huzurdan, hâlâ demokrasiden bahsetmek zor. Ama bu yapılmazsa, silahların dili, bombaların dili, kavgaların dili, hırçınlıkların dili hâkim olur her yere. Sertlik daha fazla sertlik doğurur. Nefret daha fazla nefret doğurur. Şiddet daha fazla şiddet doğurur. Öyleyse nasıl çıkacağız bu cendereden? Huzursuzluktan nasıl huzur elde edeceğiz? Bunu yapacaksak eğer, yapabileceksek, beraber yapacağız; el birliğiyle, gönül birliğiyle. Birlikte yaşamanın güzelliğine ve kıymetine inanarak. Kolektif bir düş kurarak. Toplumların ve bireylerin hayatlarında öyle kederli dönemeçler vardır ki, bir an için durmak gerekir. Konuşmak değil, susmak. Başkasına çatmak değil, içine dönmek. Sessiz ve yürekten yas tutmak. Buse’nin yasını tutuyoruz. Hepimiz. Ve unutmayalım ki Buse’nin bir kız kardeşi var. Onun korkmadan yaşayacağı, geleceğe güvenle bakabileceği ve kendi çocuklarını mutlu mesut büyütebileceği bir Türkiye istiyorsak, ortak idealler etrafında buluşmalı, buluşabilmeliyiz. Yüreklerimizi yumuşatma zamanıdır şimdi. Bileylenmek kolay. Zor olan yumuşamak. Heyheylenmek kolay. Zor olan sükûnetle ve muhabbetle çalışmak. Kin değil, nefret değil, hamaset değil, husumet değil, her şeye rağmen barış ve demokrasi üretebilmek. Hep birlikte. Huzur içinde.
24 Haziran 2010
|
İzlenme : 3613 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|