Bugünlerde New York´da arka arkaya eylemler düzenleniyor. Konu hep aynı. Obama hükümetinin kararlı bir şekilde desteklediği ve İkiz Kuleler´in yakınına inşa edilmesi planlanan cami fikri belli ki pekçok Amerikalıyı rahatsız etmiş durumda. Dünyanın değişik yerlerinden bu protestolara katılmak için New York´a giden aşırı sağcı politikacılar bile var. Herkes fikrini elbette özgürce söyleyebilmeli. Ama mesele şu ki protestocuların bazılarının ellerindeki pankartlarda İslamiyet ve Müslümanlar hakkında son derece üzücü ve olumsuz genellemeler yazılı. Bu zihniyet nasıl değişecek? İnsanlık birbirini ötelemeden, dışlamadan dinlemeyi nasıl başaracak? Birbirimizi "onlar" ve "bunlar" diye kamplara bölmeden, din ya da millet veya ırk yahut sınıf ekseninde ayırmadan bakmayı becerebilecek miyiz bir gün?
Güncel haberler moral bozunca eski kaynaklara bakıyorum ben de. Elimden düşmeyen bir kitap var. Öyle bir kere okumakla anlaşılmayacak, anlaşılıp da bir kenara kaldırılamayacak, zaten baştan sona dümdüz okumanın neredeyse imkânsız olduğu; en iyisi döne döne okunabilecek bir eser bu. Bir sözlük. Lübnanlı kadın araştırmacı Suad el-Hakim´in derlemek için senelerini verdiği bir yapıt: Ibn´ül Arabi Sözlüğü. Gidip gelip bir sayfa açıyorum rasgele. Okuyor, kapatıyor, uzaklaşıyor, sonra gene açıyorum bu sefer başka bir gözle. Kırk kapılı bir saray gibi bu sözlük. Her seferinde başka bir kapıdan buyur ediyor misafirlerini. Her seferinde ayrı bir yolculuğa çıkıyorsunuz mana labirentinde.
Suad el-Hakim eserin başında derlemeyi yapmanın zorluklarından bahsederken, şu soruyu soruyor. Mutasavvıflar kelimeleri farklı kullanır, ifadelerini farklı bir düzlemde yaparlardı, peki kendilerine has bir dil mi yarattılar yüzyıllar boyunca? Sufi sözlüğünü bu bilgiyle okumak dile özen göstermeye, temel kavramların farklı düzlemlerde taşıdıkları ince anlamları düşünmeye insanı teşvik ediyor. Yeni bir dil ve dilin yetmediği yerde sessiz kalmak mı gerekli? "Mistik" kelimesinin etimolojik kökeni "gözleri ve ağzı kapalı tutmak, dilsiz kalmak". Günlerden bir gün "Sufi kimdir?" diye sorarlar Ebu Hafs´a. Cevap verir o da: "Sufi kimdir diye soru sormayandır."
Ama soru sormadan da olmaz, bilgiyi ve okumayı önemsemeden de olmaz. Hem Mevlânâ´nın dediği gibi "Susuzlar dünyada su ararlar. Ama su da dünyada susuzları arar."
Belki de diyeceksiniz ki kimin vakti var bu dilsel inceliklere, felsefi nüanslara? Biz kavramları tartışırken düpedüz savaş çığırtkanlıkları yapılıyor dünyanın dört bir yanında. Bugün New York´da yapılan eylemlerin dili ve üslubu da gösteriyor ki, içinde yaşadığımız çağ, ne yazık ki, yanlış anlamalar, yanlış aktarmalar çağı. "Doğu" ile "Batı" arasında, İslam ile Batı demokrasisi arasında bir medeniyetler çatışması yaşandığına ve daha da yaşanacağına inananların çağı. Ama işte tam da bu yüzden, böyle bir dönemde kelimelerin inceliklerine özen göstermek, genellemeler yapmadan konuşabilmek, insanı soyut kategoriler içinden değil, başlıbaşına birey olarak görebilmek daha da önem kazanıyor. Her zaman olduğu gibi su susuzları, susuzlar suyu arıyor.
19 Ağustos 2010