. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Bu ülkenin kadınları

 

Halil Cibran´ın Ermiş´inde muhteşem bir bölüm vardır; düşündürücü, derin ve dokunaklı. Der ki: "Çocuklarınız, sizin çocuklarınız değildir. Onlar, Hayat´ın kendine olan özleminin oğulları ve kızlarıdır."

Öyledir, çünkü hayat, yaşamak ister. Hayat, ayakta durmak ve kendini yenilemek ister. Hayat, her gün yeni sözler söyleyebilmek ister. Hayat, muhabbet ve hakkaniyet ve aşk ister. Bunlarla döner kâinat, bunlarla şekillenir cümle mahlukat. Nice sırları vardır bu dipsiz sırlar âleminin ama en derin muamma ve belki de ulaşılması en zor olan safha, safi muhabbettir. Katıksız sevgidir. Karşılıksız sevmeyi bilmektir.

Şu hayatta hepimizin eksiği, kusuru diz boyu. "Yanılmam" zanneden, en çok yanılır. "Ben bilirim" diyen, aslında en cahilimizdir. Üstünlük taslayan, en geriden gelendir. Beşer dediğin, adı üstünde zaten, şaşar daim. Ayağımız kayar, düşeriz. Vardım zanneder, tökezleriz. Oldum zanneder, bir arpa boyu bile yol katedemeyiz. Piştim dersek hamlık imtihanından geçemeyiz. Çoktur noksanı, eksiği insanın. Hepimizin. İstisnasız herkesin. Ama bir tek kural var ki, unutmayacaksın. Küpe gibi kulağımızda asılı durur daim. En sisli sabahlarda, en puslu yollarda ışık verir, titrek ama sabit bir mum alevi gibi. Öyle bir kural ki, son derece basittir ama bir o kadar temel:

"Kalp kırmayacaksın!"

Kırdığımız her kalp, ettiğimiz her fena laf, incittiğimiz her can, küstüğümüz her hasım, yüreğimizin üzerine bindirilmiş demirden bir ağırlıktır. Eğer dikkat etmezsek birikir ağırlıklar, nefes bile alamaz duruma geliriz o zaman. Halbuki tüy gibi hafif, kuş gibi latif olabilmeli insanın yüreği, ağırlıksız ve pak.

Ermiş şöyle devam eder: "Çocuklarınız sizin aracılığınızla geldiler ve oldular, ama size ait değiller. Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi değil. Zira onların kendilerine ait düşünceleri olacaktır. Onların bedenleri için bir yuva sunabilirsiniz ama ruhları için değil. Zira onların ruhları, geleceğin evini mesken tutmuştur, siz ise orayı rüyalarınızda bile ziyaret etmediniz. Çocuklarınız gibi olmaya çalışabilirsiniz ama onların sizin gibi olmalarını bekleyemezsiniz. Zira hayat ne geri sarar, ne dünde oyalanır."

Hiçbir baba ya da anne, çocuklarının efendisi değildir. Keza hiçbir erkek kardeş, erkek kuzen, amca ya da abi, ailedeki kız çocukların sahibi değildir. Kendini diğer aile fertlerinden üstün ve otoritesini mutlak gören bir baba, hataların en büyüğünü yapmaktadır, bilerek ya da bilmeyerek. Mademki insanız, emanetiz birbirimize. Mademki insanız, bir hayrımız dokunmalı birbirimize. Her birey kendi renkleri ve özellikleriyle, kabiliyetleri ve hikâyeleriyle gelir bu âleme. Her can eşit değerdedir.

15 yaşındaydı Şeyma. Diyarbakır´da gencecik bir kız. Kimbilir ne hayalleri vardı, gün yüzü görmemiş. Ne şarkılar mırıldanırdı kendi kendine, nelere içlenirdi kimbilir. Bir serçe yüreği gibi tıp tıp atardı kalbi, öylesine ürkek. Evlenmek, yuva kurmak, kendi çocuklarını büyütmek, torunlarını görmek isterdi elbette. Dövmeyen, incitmeyen, gözlerinin içine muhabbetle bakan, azıcık ayrı kalsa hasret duyan bir kocası olsun isterdi herhalde. İsterdi ya, yarı beline kadar toprağa gömülü bulundu Şeyma. Boğularak öldürülmüş vaziyette. Bir can daha soldu. Solduruldu.

Bu memlekette daha kaç genç kadın kendi ailelerinin elinde can verecek? Hani insanın bir derdi, bir sıkıntısı olsa, etraftan kötülük görse, parası bitse ya da hayattan sille üstüne sille yese, gideceği tek bir yer vardır: Ailesi. Peki ya insan kendi ailesinden baskı görürse, nereye gitsin? Hangi kapıyı çalsın? O kadın nereye sığınsın?

Bu topraklarda daha fazla töre cinayeti yaşanmaması için siyasi partilerimiz ne yapacaklar? Kuru laf değil, bildik retorik değil, nasıl somut adımlar atacaklar? Siyasetçiler, bilhassa kadın siyasetçiler, böyle bir konuda ortak bir platformda buluşabilecekler mi? Partilerüstü, husumetler üstü bir platform. Merak ediyorum. CHP´nin bu konuda bir vizyonu var mı? Hükümetin bir uygulaması olacak mı? Merak ediyorum, siyaset dünyasında kim duyuyor kızlarımızın, kadınlarımızın feryadını? Türkiye´nin artık bu ayıptan kurtulması için ilk büyük ve sahici adımı, ilk temel ve sarsıcı kampanyayı kim yapacak? Sahi kim umursayacak?

 

26 Ağustos 2010

 

İzlenme : 4073
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us