|
|
Yazılar |
Kadınlar ve futbol |
Ankaragücü yöneticileri umarım bu yaşananları hafife almazlar. Çünkü onlar, delikanlılıktan erkekliğe yürüyen, bugün oğul-yarın baba olan nice genç insana örnek olmak durumundalar. Biz kadınları, eşleri, anneleri futboldan soğutmayın. Kadını dışlayan, metalaştıran, agresif bir enerji değil; dost ve ahlaklı, olgun ve centilmen bir ortam görmek istiyoruz stadyumlarda. Ve ister Fatmagül olsun ister Bihter, tüm kadınların saygı ve eşit muamele gördüğü bir ülke olmak istiyoruz. Ben hiçbir zaman bir futbol takımının taraftarı olamadım. Kim defans oynar? Kurallar nasıl işler? Penaltı ne zaman verilir, sarı kart, kırmızı kart itiraf etmeliyim ki bunların hiçbirini tam olarak bilmem. Bir spor dalı olarak futbol merak uyandırmazdı bende. Ama işte bu taraftarlık bağı var ya, yani işin sosyal, kültürel, duygusal yanı, o ilgimi çekerdi oldum olası. Çocukluğumdan beri koyu taraftar insanları izler, merakla gözlemlerim. 1970´lerin Ankara´sında mahalledeki çocukların yarısı Fenerbahçeliydi yarısı Cimbomlu; söyledikleri şarkılar, karşılıklı atışmalar hâlâ kulaklarımda. Sonra 11 yaşında İspanya´da yaşamaya başladığımda, bu sefer de sınıf arkadaşlarımın yarısı Real Madrid´i, diğer yarısı Barcelona´yı tutuyordu, nam-ı diğer Barça. Futbol ile siyasetin nasıl iç içe geçebileceğini ilk defa o yıllarda gözlemledim. Franco´nun takımı diye Real Madrid´e burun bükenleri gördükçe... Her birinden bir iz kaldı zihnimde. Futbolun teknik ayrıntılarına kendimi yakın hissedemedim ama bu dünyayı hiçbir zaman küçümsemedim. Futbol´u, Fado ve Fiesta ile beraber "kitleleri uyutan 3 büyük F"den biri kabul eden Avrupalı kimi sol düşünürlere de katılamadım o yüzden. Elitist bir tepeye çekilip de oradan bakmak istemedim. Stadyumda dolaşan o muazzam ve devasa enerji dalgasına hayranım. Nasıl bir birliktelik, nasıl bir "tek yürek" olma halidir? Üstelik fanatik Fenerbahçeli bir insanla evliyim. Gün içinde son derece sakin, sabırlı ve dengeli olan, olaylara hep yapıcı ve farklı bir açıdan bakabilen Eyup´un futbol maçı seyrederken geçirdiği değişime uzun zaman inanamadım. Hele bir de Fenerbahçe yenilmeyegörsün, sesi kısılır, dünyası kararır. Demek en sabırlı insanları bile çıldırtan bir yanı var uzayan penaltıların? Demek en dingin insan bile havalara sıçrayıp, ağzını bozup, gözü hiçbir şey görmez hale gelebiliyor? Nasıl bir sihirdir bu? Nasıl bir efsun? Nasıl bir duygusal iklim ki milyonları sarmalıyor? İnsanın eşi fanatik, dostları da beter futbolsever olunca, ilgisiz kalamıyorsunuz bu kocaman, rengarenk ve dinamik dünyaya. Ama son zamanlarda futbola kafayı fena halde takmış olmamın bir başka sebebi var: Yeni romanımda bir futbol takımını "iyi günde kötü günde" destekleyen, koyu mu koyu taraftar bir genç adam var. Onu daha iyi anlayabilmek ve anlatabilmek için, ben de bugünlerde deli gibi futbol üzerine okuyor, araştırma yapıyor ve inanır mısınız, hayatımda ilk defa oturup maç seyrediyorum. İşte tam bu ruh halindeyken, edebiyatla karışık bir futbol aşkıdır yaşarken, gazetelere ve internete düşen bir haber, yüzlerce, binlerce kadını irkilttiği gibi beni de üzdü. Ankaragücü taraftarları arasında bir grup, Kanal D´nin yeni sezon dizisine atıfta bulunan bir slogan hazırlamıştı. Ama öyle bir slogan ki, kaç kadının onurunu incitecek, hiç düşünmeden. "Fatmagül´ün suçu yok, biz onu Bihter sandık!" Ne olacak Bihter olunca? Ne değişecek? Tecavüz hafifleyecek mi? İnsanlık suçu olmaktan çıkacak mı? Bugünkü genç nesil bunu hatırlamayabilir ama Türkiye bir dönem son derece üzücü ve kaygı verici bir tartışma yaşadı. Vesikalı çalışan kadınlara tecavüz etmenin cezası indirilsin mi indirilmesin mi tartışması. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" mı diyeceğiz? "Aman canım, nasıl olsa onlar ahlaksız kadınlar, başlarına ne gelirse gelsin," diye omuz mu silkeceğiz? Böyle mi vatandaş, böyle mi demokrat, böyle mi insan olacağız? Bütün bunlarda temel problem tecavüz edene değil, tecavüze uğrayana bakılması, ona yüklenilmesidir. Sarkıntılığa uğrayan kadın acaba ne giyiyordu? Gece vakti dışarı mı çıkmıştı? Tahrik edecek şekilde mi yürüyordu? Acaba adı çıkmış bir kadın mıydı? Uzun lafın kısası "hak etmiş miydi?" Öyle bir zihniyet var ki, sarkıntılık yapana ceza vermek yerine adeta sarkıntılığa uğrayandan kendisini aklamasını bekliyor. "Önce bir ispatla bakalım. Ahlaklı kadın mısın ahlaksız mı?" Ve biz kadınlar ne yazık ki bu haksız ikiliğin devam etmesine katkıda bulunuyoruz. Sadece erkekler değil, kadınlar da birbirlerini "iyi kadın-kötü kadın" diye damgalıyor, kategorilere ayırıyor. Ona göre muamele yapıyor. Unutmayalım ki biz anneler oğullarımızı nasıl yetiştirirsek onlar da öyle öğreniyor. Biz oğullarımıza, kadınlardan daha üstün olduklarını, her şeyin ellerinin kiri olduğunu, yıkasalar geçeceğini öğretirsek, onların hatalarından bizler de mesulüz demektir. Oğullarımızın günahları bize de yazar. Yok şayet biz oğullarımıza, kız kardeşlerinden başlamak üzere, her kadına eşit ve saygılı davranmalarını öğretirsek, işte o zaman bir fark yaratabiliriz. Daha insanca, daha yumuşak, daha muhabbetli bir gelecek için.... Masallarla büyüdük, masallar anlatıyoruz birbirimize. "Cadı üvey anne" diye bir şey nasıl yoksa, "kötü kadın" diye bir şey de yok! Televizyon dizilerinin köhne bir masal kalıbını ısıtıp ısıtıp önümüze sürmesinden yorulduk. Kötülük dediğin şey kalptedir; görünüşte giyinişte değil. Ve bir insanın kalbinde ne kadar fesat taşıdığını biz öyle uzaktan bakarak bilemeyiz. Yargılayamayız. Ankaragücü yöneticileri umarım bu yaşananları hafife almazlar. Çünkü onlar, delikanlılıktan erkekliğe yürüyen, bugün oğul-yarın baba olan nice genç insana örnek olmak durumundalar. Biz kadınları, eşleri, anneleri futboldan soğutmayın. Kadını dışlayan, metalaştıran, agresif bir enerji değil; dost ve ahlaklı, olgun ve centilmen bir ortam görmek istiyoruz stadyumlarda. Ve ister Fatmagül olsun ister Bihter, tüm kadınların saygı ve eşit muamele gördüğü bir ülke olmak istiyoruz.
26 Eylül 2010
|
İzlenme : 2752 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|