|
|
Yazılar |
Zeki insanlar iyimser olamaz... Mı? |
Bir hikâye anlatacağım size. Her hikâye gibi bunun da birden fazla kahramanı var elbette. Bundan seneler evvel bir gün Amerika´da herhangi bir eyalette tanınmış bir üniversitenin kampusundayım. 20-25 öğrencimle beraber sınıfta oturuyoruz. Dersimiz: Yaratıcı yazarlık. Çağdaş dünya edebiyatından konuşuyoruz. Derken bir yazarın, Amerikalı ve orta yaşlarında bir kadın yazarın ismi geçiyor. Ben tam kendisinin bir kitabını tavsiye edecekken, ön sıralarda oturan bir kız öğrenci -hayli hırslı, iddialı ve öfkeli bir genç kız- atılıyor hemen. "Ay ayyy," diyor sokak ortasında muz kabuğuna basmış gibi suratını ekşiterek. "Nefret ederim ondan." "Nefret çok sert bir kelime oldu," diyorum. "İnsan tanımadığı bir yazardan nefret eder mi?" Omuzlarını silkiyor. Fikri sabit, belli ki değişmiyor. Dersimiz kaldığı yerden devam ediyor. Derken Doğu Avrupalı erkek bir romancının bir makalesini okumaya başlıyoruz hep beraber. Makale son derece ilginç, derinlikli ama yazarın sesi yer yer hayli elitist bir tonda çıkıyor. Birçok öğrenci yazarın kibrini eleştirmeye başlıyor. O esnada, az evvel konuşan kız öğrenci tekrar söz alıyor. "Evet tamam diyelim ki bu yazar kendini beğenmiş, hatta narsist herifin teki. Ama itiraf edin, yazarların ve sanatçıların pis ruhlu ve aksi olmalarını istemiyor muyuz? Öylesi daha iyi değil mi? Ben şahsen bunu tercih ederim." Başlıyor hararetli bir tartışma. Kız öğrenciden biraz daha izah etmesini rica ediyorum. Ve bana, hayat boyu hiç unutmadığım şu açıklamayı yapıyor: "Az evvel sözünü ettiğiniz kadın yazardan niye nefret ediyorum biliyor musunuz? Çünkü iyi kalpli, pozitif enerji saçan naif yaratığın teki! İyimserlik, evrensellik, empati... Bunların hiçbiri zekâ kokmuyor bence. Erkek yazarı niye seviyorum? Tam da kibirli, sinik, zeki ve ters olduğu için." O gün bahsi geçen kadın yazar Elizabeth Gilbert idi. Dünya üzerinde satış rekorları kıran ve bu yakınlarda Hollywood tarafından filmi yapılan, Eat, Pray, Love kitabının yazarı. Erkek yazar ise Milan Kundera idi. Aradan zaman geçti. Dönemin sonuna doğru kız öğrencide bir mutsuzluk, bir dalgınlık gözlemlemeye başladım. Her ders biraz daha kapandı içine. Bir gün ofisime çağırdım. Uzun uzun konuştuk. Bana sevgilisinin bir başkası için onu terk ettiğini anlatırken şaşırtıcı ölçüde sakindi. Ne ağlama krizleri, ne duygusal sahneler. Kuru, katı, yargılayan bir tonla konuştu. Ama sevgilisini değil, kendini yargılayan. "Bugün istese gene başlarız." "Zaten senelerdir o istediği zaman başlıyor, o bitirince bitiriyoruz," dedi ve ekledi ardından durgun bir tebessümle. "Ben hep yanlış adamlara âşık olurum. Gider en pislerini bulurum nedense." Kurcalar aklımı, kurcalar. Sahi nedendir biz kadınların iki duygusal uç arasında gidip gelmemiz? Dünyayı ikiye ayırıyoruz galiba: Sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz diye su geçirmez iki koca kap koymuşuz yüreğimizin orta yerine. Üstelik o da yetmiyor: "Nefret ettiklerimiz" ve "taptıklarımız" diye yeniden adlandırıyoruz kapları. İki zıt ve abartılı uç arasında gidip gelmekten yorgun düşüyoruz farkında bile olmadan. Nedendir bazı kadınların "zekâ ve çekicilik" ile "narsistlik ve kabalık"ı bir zannetmeleri? Bizi sevenleri değil de hiçbir zaman sevmeyecek olanları arzuluyoruz nedense. İyi kalpli, sadık, fedakâr, yapıcı, uyumlu olduğunu düşündüğümüz bir erkeğe sempati göstersek bile saygı duymuyoruz çoğu zaman. İyi kalpliliği küçümseyip hafife almamız, aksi ve kendini beğenmiş tipleri yüceltmemiz neden? Bir zamanlar "abdal" bir iltifat idi. Abdal olmak öyle herkesin harcı değildi. Biz ise şimdi bir zekâ fetişizmine kapılmış gidiyoruz. Bizi en çok incitecek erkekleri sırf bu yüzden baştacı ediyoruz. Değmeyeceğini bile bile... Elbette ne Elizabeth Gilbert naif ya da yüzeysel bir yazar, ne Milan Kundera kibirli bir ses. Ama mesele şu ki bazılarımızın bu tür zihinsel kategorilere ihtiyacımız var. Yaşadığımızı hissetmek için illa da gidip birilerine kızmak, uzaktan öfkelenmek, birilerini de abartmak, gözümüzde büyütmek ihtiyacı duyuyoruz nedense. Sonra da bir türlü mutlu olamıyoruz da, o da ayrı mesele....
10 Ekim 2010
|
İzlenme : 2616 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|