Ne gariptir ki insanlar kadar rahat dolaşamıyor kelimeler bir memleketten bir memlekete. Bir de bakıyorsunuz ki sınırda takılıp kalmışlar. Geçememişler ülkeleri, kültürleri ayırmakla yükümlü hudut boylarından.
O zaman hoppala geri dönüp zanlı kelimeyi sınırdan geçirmenin yollarını arıyor çevirmenler. Gerekirse illegal yollardan. Çevirmenler gözü kara insanlar, sınır kaçakçıları. Onların sayesinde dolaşımda kalabiliyor kimi kavramlar ve kelimeler. Gene de çevirmenlere rağmen yolculuk etmemekte direten kelimeler var. “Mahrem” kelimesini nasıl çevireceğiz mesela başka başka dillere? Ya da sahi “esrar” kelimesi nasıl geçiş yapacak sınır kapılarından? Bir de kimi kelimeler var ki sadece mekana göre değil, zamana ve zamanlamaya göre de silbaştan yeni yeni anlamlar ediniyorlar. Onların seyrüseferini takip etmek, kültürel ve sosyal tarih okuması yapmak demek aynı zamanda. Kelimelerin kaderi ne kadar politik aslında. Siyasi tarih, “kelimeler tarihi” olarak da okutulabilir okullarda.
Amerika bugünlerde böyle bir kelimeyi tartışmakla meşgul: “Liberalizm.” Türkiye’de alıştığımız ya da Avrupa’da tarihsel olarak yerleşmiş tanımlarından daha farklı bir yankısı ve anlamı vardı liberal kelimesinin Amerikalılar için, tabii bilhassa seçim zamanlarında. Kime ne zaman nasıl “liberal” denileceğinin genelgeçer bir tanımı oluşmuştu bu topraklarda, şimdiye kadar. Şimdilerde o tanım kaymakta, çözülmekte. Liberal kelimesinin şeceresi bulanmış durumda. Daha dün kendisini “liberal” addedenler de dahil kimse kapı komşuluğu dahi etmek istemiyor artık bu kelimeyle. 1950’li yıllarda ABD’de en öcü kelime herhalde “komünist” idi, şimdilerde ne hikmettir ki onun tahtına “liberal” kelimesi oturmuş durumda. Pek az kelime “liberal” kadar tukaka.
Oysa tarihsel olarak bakınca, çok değil daha 200 sene evvel “liberal” kelimesi “demokrat” demekti. Bu yüzden en eski baskı Oxford İngilizce Sözlük methetmekte bu kelimeyi. “Önyargısız, özgürlüğe düşkün insan” ikincil anlamlar. Böyle kullanıldı liberal kelimesi Charles Dickens’ın ya da Jane Austen’ın yapıtlarında. Sonra zaman geçti, kavram değişmeye başladı. Temel dönüşüm 1980’lerde yaşandı aslında, Reagan dönemiyle beraber. Bush iktidarı kelimelerin yeniden tanımlanması sürecini hızlandırdı. Eskiden, mesela, gene Amerika bağlamında, “anti-liberal” eşittir “anti-entelektüel” idi. Nerede kaba saba, görgüsüz, eğitimsiz biri varsa “anti-liberal” olarak tanımlanabiliyordu. Bugün ise liberal, “ahlaki değerleri sağlam olmayan” anlamına geliyor daha ziyade. Yani kürtaj yanlısı, yani eşcinsel evliliklerine hoş bakan, yani aile kurumunu çökerten, yani vatansevmez! Her şey önyargıya bulandı. Kadınların kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olması diye görülmüyor kürtaj hakkı, “cenin cinayeti” diye adlandırılıyor artık. Ya da eşcinsel çiftlerin sosyal haklardan yaralanma talepleri “İncil’e karşı çıkmak” addediliyor. Bu kadar ağır kelimeler kolaylıkla suçlamaya dönüşüyor haliyle. Dolayısıyla tanımların yükünden kaçmak için sol entelijensiya ve akademisyenler liberal yaftasından fersah fersah uzak durmaya çalışıyorlar. Yanlış anlaşılmasın! Bizdeki ifadesiyle “liboş” olmaktan kaçındıkları için değil, muhafazakar kesimin gözünde liberal “ahlaksız” anlamına geldiği için. Pusula hepten şaşmış durumda.
Dolayısıyla, ne hikmettir ki, “liberal” kelimesinin ardında durmak radikal solculuk oldu Amerika’da, bilhassa son başkanlık seçimlerinden sonra. Kelimenin bir de bizdeki çağrışım ve açılımlarını bilse buradaki seçmenler, toptan ibreyi şaşırırlar.
19.12.2004