|
|
Yazılar |
Genç olmak, muhalif olmak, âşık olmak |
GÜZELDİR genç olmak. Kim ne derse desin. Giderek yaşlanan bir dünyada taze bir inançla güne başlamak. Genç ve muhalif olmak ise daha da güzeldir. Damarlarında yaşam enerjisi. Dünyayı değiştirebileceğine, düzeltebileceğine inanmak. Ama en güzeli, şüphesiz ki, genç, muhalif ve âşık olmaktır. Aynı anda üçü birden. Ondan sonra hayatın hiçbir anı, hiçbir safhası o zamanki kadar tutkulu, derin ve renkli geçmez. Hiçbir mevsim o deli bahara benzemez. Genç dediğin insan muhaliftir zaten. Her şeyi olduğu gibi kabullenmesi, sineye çekmesi, "Böyle gelmiş böyle gider" demesi beklenemez. Genç insan durulmamıştır zaten, henüz yorulmamıştır. Kanı taşkın akar, yüreği telaşlı çarpar. Hızlı şeritte yaşamanın bir başka adıdır gençlik. Peki bu durumda gençliğin düzenlediği muhalif eylemlere nasıl yaklaşmalı? Bu sorunun cevabı hepimiz için bir olgunluk sınavı. Şayet dünya üzerinde bir inci gibi parlayacaksa bu memleket, bir köprü olacaksa medeniyetler ve kültürler arasında, bu ancak ve ancak demokrasiyi ve çoğulculuğu içimize sindirmekle mümkün. Demokrasi ise bizim gibi düşünmeyenlere, muhalefet edenlere söz hakkı tanımak demektir. Bu kadar temel. Bu kadar net. Her toplumda hem medyanın hem siyasetçilerin genç olmanın ne demek olduğunu zaman zaman hatırlamalarında fayda var. Ama bilhassa Türkiye gibi nüfusun önemli bir kısmı gençlerden oluşan bir ülkede bu daha da önemli. Genç dediğin muhalefet eder, dostlar. Bu onun en doğal hakkıdır. Genç bir insan sorgulamazsa, okumazsa, düşünmezse, konuşmazsa, soru sormazsa, itiraz etmezse yaşından evvel yaşlanır. Yaşlı gençlerden oluşan bir dünya ise bırakın ilerlemeyi, kıpırdayamaz. Bu yazıyı İngiltere´den yazıyorum. Bir kafede oturmuşum. Bir hafta önce bu kapının önünden bağıra çağıra kızgın öğrenciler geçiyordu. Hem de akın akın. İngiliz hükümetinin üniversite harçlarını artırması bir dizi eylemi tetikledi. Sloganlarını duysanız, şu anda hem iktidarda hem muhalefette olan siyasetçiler için demediklerini bırakmadılar. Üç büyük eylem yapıldı şimdiye kadar. Bunlardan iki tanesi yer yer şiddete kaydı. Cam çerçeve kırıldı. Medya haklı olarak gençlerin saldırganlığını eleştirdi. Onlar da haklı olarak öfkesiz eylem olamayacağını söyledi. Tüm bu türbülansa rağmen polis, göstericileri coplamadı, tekmelemedi, tartaklamadı; gencecik insanlar yerlerde sürüklenmedi. Bizde bu tür eylemler neden daha şiddetli yaşanıyor? Daha çetin, daha çatışmalı, daha sancılı? Bu soruyu hepimizin kendimize sorabilmesi lazım. Medyanın, siyasetçilerin, öğrencilerin... Ama bilhassa polis teşkilatının. Diyebilirsiniz ki: "Peki polisin hakarete uğraması, tartaklanması doğru mu?" Elbette doğru değil. Bunu da eleştirelim. Ama unutmayalım ki eşit bir güç dağılımdan bahsetmiyoruz. Koskoca bir teşkilatın gücü ile 19 yaşındaki bir genç kızın gücü aynı mıdır? Panzerlerin, biber gazlarının, copların konuştuğu yerde kelimeler susar. Polis bu eylemde aşırı şiddet kullandı. Bu büyük bir hataydı ve yaralar açtı. Şimdi bu yönde bir açıklama, bir özeleştiri gelmesini beklemek, tüm anne ve babaların hakkı. Muhalefet eden insanın "iç mihrak" olmadığını anlayabilecek toplumsal olgunluğa erişmek zorundayız. Devlet aygıtları demokrasiyi ne kadar özümserse, sokaklardaki dil de o kadar yumuşar. Renkli, esprili, halaylı, türkülü, şenlikli geçer eylemler o zaman. Kan revan içinde değil. Öğrencilere kızabilirsiniz. Fikirlerine katılmayabilirsiniz. Ama bunlar bizim gençlerimiz, dostlar. Bu toplumun evlatları. Yerde saçlarından sürüklediğimiz bizim geleceğimiz.
09 Aralık 2010
|
İzlenme : 2879 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|