|
|
Yazılar |
Bilim kadınları |
Bu sene TÜBİTAK Bilim Ödülü’ne Prof. Dr. Seza Özen layık görüldü. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi kendisiyle ne kadar gurur duysa haklıdır. Prof. Özen’in bilhassa çocuk hastalıkları dalındaki değerli çalışmaları basına yansıdı. Ama yeterince değil. Ne fazla sayıda köşe yazarı bu konuda yazdı; ne de yazılı ve görsel basında yeterince ele alındı, tartışıldı. O kadar alışmışız ki polemiklere, başarı ve gurur haberlerini pek çabuk eliyoruz nedense. Halbuki durup düşünmemiz lazım. Neden biz bilim kadınlarımızı, bilim adamlarımızı yeterince tanımıyoruz? Onların gerek Türkiye’deki gerekse uluslararası arenadaki çalışmalarını yeterince duymuyor, konuşmuyor, bilmiyoruz? Çocuklarımıza neden onları anlatmıyoruz? Türkiye, genç nüfusun son derece geniş olduğu, zamanın hızlı aktığı dinamik bir ülke. Ve genç bir insan, hayat boyu önündeki yolların ne kadar çok ve çeşitli olduğunu anlayabilmek için bazı rol modellerine ihtiyaç duyar. Peki o zaman bizler, Prof. Özen gibi kadınları neden gençlerimize, çocuklarımıza daha fazla tanıtmıyoruz? Prof. Özen konuşmasında 2010’lu yıllarda yaşanan bir kırılmadan söz ediyor. Söylediklerini düşündürücü buluyorum. “Benim dedem 1940’lı yıllarda ailenin tüm maddi olanaklarını, okumak isteyen kızının ‘profesör olma’ rüyası için kullanmıştı. Sonradan gerçekleşen bu rüya, ‘üreten kadını’ rol modeli yapan, çalışan kadına saygınlık getiren Atatürk devrimlerinin sonuncusu idi. Annem gibi ben de Cumhuriyet’in aydınlanma devriminin yerleştirdiği kadın politikasının sonucu olarak akademik yaşamımın hiçbir aşamasında ayrımcılık yaşamadım, umarım kızım da benzer ortamlarda ülkemize katkı yapacaktır” diyor. Ve hemen ardından bir endişesini dile getiriyor. “Ancak 2010’lu yıllarda kadın modelinin, erkeğinin arkasında duran, üretime katılmayan bir şekle döndüğünü üzülerek görüyorum.” Türkiye her açıdan ilginç, karmaşık ve kategorilere kolay kolay sığmayan bir ülke. Bizdeki akademik yapılanmaya baktığımızda kadın öğrenci ve kadın öğretim üyesi sayısının ne kadar yüksek olduğunu görüp de sevinmemek mümkün değil. Ama ne yazık ki iş siyasete gelince, tablo tamamen farklı. Siyaset erkek egemen. Meclis’te kadın sayısı artmak bir kenara, seneler içinde hep azaldı. Ne yazık ki bugün siyasi kültür öyle bir hal aldı ki, kadınların sorunlarını güncel siyasetin gölgesi düşmeden konuşamıyoruz. Birisi en ufak bir eleştiri yapacak olsa, hemen hangi “taraf”tan olduğu merak ediliyor. Yani bir yafta aranıyor. Halbuki bu konunun bir tarafı yok. İdeolojisi yok. Kadınların önlerinin açılması, kızlarımızın oğullarımızla eşit muamele görmesi sadece bazı kadınların meselesi değil, hepimizin ortak meselesi. Eşitlik ilkesi, türbanlı kadınlar için de başı açık kadınlar için de acil ve elzem bir ihtiyaç. Su gibi. Ekmek gibi yaşamsal. Gerek siyaset gerek bilim dünyasında kadın kotası olmalı, olabilmeli. İster Kürt ister Türk, ister Sünni ister Alevi, ister AK Partili ister CHP’li, ister liberal ister muhafazakâr, ister öyle ister böyle, günün sonunda, sırf kadın olmaktan kaynaklanan ortak meselelerimiz var. Konuşacak sözlerimiz, paylaşacak fikirlerimiz, birbirimize verecek desteğimiz var. Kız kardeşliğimiz. Ve de öyle olmalı. Tabii şayet Prof. Özen gibi daha nice genç kızımızın yetişmesini arzu ediyorsak...
30 Aralık 2010
|
İzlenme : 2895 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|