|
|
Yazılar |
Komşuma karışma hakkı |
İstanbul Bağcılar’da bir apartman düşünün. İki farklı ailenin hikâyesini yazacağım bugün; biri hayali, diğeri ne yazık ki gerçek. Önce hayalle başlayalım. Çünkü hayaller ve hikâyeler âlemi hep daha güzel, hep daha yaşanılasıdır hakikatler dünyasından. Genç sayılacak bir çiftin hikâyesi bu. Karı-koca uzun zamandır evliler. Muhafazakâr aile yapılarından gelmekteler. İnançlı, Anadolu insanları. Birbirlerini severek, isteyerek evlendiler. Ailelerinden mırın kırın edenler olduysa da fazla bir engelle karşılaşmadan evlendiler, yuvalarını kurdular. “Aşk” idi ilişkilerinin temeli ve hep öyle kaldı. Bir gün olsun birbirlerine ne seslerini yükselttiler, ne bir fiske vuruldu bu çatının altında. Gel gör ki, tüm sevgilerine ve muhabbetlerine rağmen, bir koyu gölge var evlerinin üzerinde. Bir yağmur bulutu, ha kapandı ha kapanacak. Zira tüm çabalarına rağmen çocukları olmadı, olmuyor. Gitmedikleri doktor kalmadı ya da yapmadıkları test. Kapısını arşınlamadıkları hoca kalmadı ya da etmedikleri dua. Kaç adak adadılar, kaç kez niyet ettiler, kaç bez bağladılar ağaçlara? Kadıncağız bazen komşu kadınların bebeklerini seyrederken buluyor kendini. İçinde bir sızı. “Rabbim” diyor. “Neden bana da nasip etmiyorsun analığı?” Aynı apartmanda bir başka daireye bakalım şimdi. Hayallerden çıkıp hakikatlere geçelim. Yeni bebekleri oldu bu öteki ailenin. Beş aylık. Güzeller güzeli bir evlat. İsmi Sudenaz. Gözleri çakır, gülüşü pembe, tüm bebekler gibi meleklerle dost. Bir gece nedense uyku tutmuyor bebeciği. Belki gaz sancısı var, belki bir şey dokundu, belki de sadece huzursuzluk işte, sevgi ihtiyacı. Ağlamaya başlıyor. Babası, yani öz be öz babası, kaldırıp biberonu atıyor kafasına. Bu şekilde susturacağına inanıyor adeta. Sudenaz’cık inciniyor, daha beter ağlamaya başlıyor, öylesine çaresiz. Şimdi hayal ile hakikati karıştıralım usulca. Diğer dairede yaşayan ve çocuğu olmayan komşu kadın uykusundan sıçrayarak uyanıyor. Kulağını dayıyor duvara. Hüzünle, isyanla dinliyor ağlayan bebeği. “Rabbim” diyor, “Keşke ben baksaydım şu bebeciğe”. Sonra dayanamıyor. Kocasından, gidip komşularının kapısını çalmasını rica ediyor. “Bulaşma, karışma” diyor eşi, “Bizi ilgilendirmez. Onların aile meselesi”. Ama bebek hep ağlıyor. Feryat figan. Derken derin bir sessizlik iniyor apartmanın üzerine, zifiri bir örtü gibi kaplıyor her yanı. “Bak gördün mü sustu işte, hadi yat artık” diyor komşu kadının kocası. Ama kadıncağızın içi rahat değil, yüreğinde bir dikenle oturuyor. Sabah olunca ilk iş bir bahaneyle komşusuna gidiyor. Kapıyı çalıyor. Açılmıyor. Bir haber geliyor öğle üzeri. Meğer gece yarısı Sudenaz vefat etmiş. Peki nasıl olur? Öz babası tarafından bacaklarından ısırılarak öldürülmüş bebecik. Bu vahşete sebep? Çok ağlıyordu, ondan! Bizlere, hepimize, komşu dairelerden gelen dayak yahut bağırış çağırış, kısacası sözlü ve fiziksel şiddet seslerini duy-ma-mamız öğretildi. “İyi komşuluk” biraz da “sağır ve kör olmak” demekti. Benim kuşağım böyle büyüdü. “Aman evladım karışmayalım, onların aile meselesi...” Böyle diye diye karılarını döven kocaları, evlatlarını kayışla tavana asan babaları duymazdan gelmedik mi? Senelerce. Artık yeter! Hepimize düşen bir sorumluluk var. Kapalı kapıların ardında yaşanan acıları “aile meselesi” diye anlamazdan gelemeyiz. Müdahale etmek durumundayız. Polise haber vererek, zillerini çalarak, ışıkları yakarak, herkesi ayağa kaldırarak, mazlumun yalnız olmadığını göstererek! “Dayak cennetten çıkmıştır” lafı kadar korkunç bir aldatma var mı? Dayak cehennemden çıkmıştır, dostlar. Her türlüsü. Çocuğa, kadına, küçüğe, zayıfa, öğrenciye... Aile içi şiddet konusunda çok daha katı yasal düzenlemeler istiyoruz. Hükümetin büyük bir adım atmasını bekliyoruz. Polisin bu konuda daha duyarlı olmasını talep ediyoruz. Ve en önemlisi, komşuların duruma kayıtsız kalmamasını umut ediyoruz. Velhasıl, artık komşularımıza karışma hakkını talep ediyoruz. Çünkü biz karışmazsak, çünkü siz karışmazsanız, kimse korumuyor gecenin karanlığında bir başına ağlayan Sudenaz’ları.
13 Ocak 2011
|
İzlenme : 2903 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|