|
|
Yazılar |
Casusun aşkı |
Bugünlerde İngiltere bir casus haberiyle çalkalanıyor. Öyle bir haber ki roman gibi. Belki bir gün filmi yapılır. Öylesine çarpıcı, düşündürücü. Üstelik hikâyeyi ortaya çıkaran da bir gazete: The Guardian. İngiltere´de çevreci bir grup düşünün. Genç, romantik ve aktivistler. Avrupa´daki benzer gruplarla iletişim halindeler. Uluslararası bir iletişim ağına sahipler. Aralarında her milletten insan var. Fransa, Rusya, İspanya, İtalya, Yunanistan... Nerede doğaya zarar veren bir girişim olsa, orada alıyorlar soluğu. Arabalara, otobüslere, trenlere, bisikletlere atlayıp yollara düşüyorlar. Protesto eylemleri düzenliyor, ses getiren kampanyalar başlatıyor, yerkürenin doğal kaynaklarını ve güzelliklerini koruyabilmek için dört koldan çalışıyorlar. Şiddete tamamen karşılar. Sırf bu yüzden farklı eylem biçimleri geliştirmişler. (Söylemeden edemeyeceğim. Yeşil hareketin dünya siyasi kültürüne getirdiği en büyük katkılardan biri Gandi´nin ayak izlerinden yürümesidir. Yani, şiddete kaymadan protesto edebilme yeteneği!) Gün geliyor nükleeer santrallara baskınlar düzenliyor, kimyasal atık fabrikalarının duvarlarına tırmanıyor, büyük korporasyonların doğaya verdikleri zararın bilançosunu açıklıyor yahut kendilerini parlamentonun önüne zincirlerle bağlayıveriyorlar. Yaratıcı ve çılgınlar, biraz da matrak. Ama yaptıkları işi ciddiye alıyorlar. Amaç kimseye zarar vermeden kamuoyunda bilinç yükseltebilmek. İnsanları çevre konusunda daha duyarlı, daha özenli kılabilmek ve bir de kimi politikacılarla iş adamlarının karıştıkları yasadışı faaliyetleri sergileyebilmek. Şimdi, bu grubun ortasında bir adam tahayyül edin. Uzun boylu, sarışın, uzun saçlı, üzerinde kot pantalon, kulağında küpeler, kollarında boydan boya dövmeler, ayağında çizmeler, dilinden düşmeyen bir kapitalizm ve sistem eleştirisi. İnanılmaz karizmatik. Çok okuyor, çok konuşuyor, her şeye karşı çıkıyor. Alternatif bir dünya kurmaktan bahsediyor. Adaletten, insan haklarından, eşitlikten, bireysel özgürlüklerden dem vuruyor. Etrafında ona hayran pek çok kişi var, adeta onu lider gibi gören. Bilhassa kadınlar. Seveni çok. Aşkları çalkantılı. Bu adam tam yedi sene boyunca İngiltere´deki çevreci hareketin temel aktörlerinden biri oluyor. Derken... Yedi sene sonra bir gazetenin çabalarıyla ortaya çıkıyor ki adam aslında bir "casus". Bütün bu zaman zarfında hem çevrecilerin içinde gibi görünüp hem de sürekli onlar hakkında ve aleyhinde raporlar vermiş polise. Ancak meselenin daha da sarsıcı kısmı, aynı kişinin pek çok eylemi düzenlediği ya da bizzat "kışkırttığı" düşünülüyor. Yani bir anlamda hem çevrecileri dolduruşa getiriyor, hem dolduruşa gelenleri ihbar ediyor. Senelerce. Konu dallı budaklı. 2008´de altı Greenpeace üyesi Kingsnorth´ta havaya zehirli gaz veren bir fabrikanın bacasına tırmandılar. Bu eylem çok ses getirdi ama hepsi mahkemelik oldular. Şimdi bu eylemcilerin arasında casusun da olduğu söyleniyor. O zaman yargı nasıl etkilenecek? Mesele kamuoyunda o kadar ses getirdi ki gene çevreci hareketin içindeki diğer casuslar da teker teker ortaya çıkmaya başladı. Şimdi başta Greenpeace üyeleri olmak üzere yeşiller şaşkın, huzursuz. En güvendikleri insanların onların aleyhinde çalıştığına inanmakta zorluk çekiyorlar. Olay yargıya intikal etmiş durumda. Zira casus, "ajan provokatör" olmakla suçlanıyor. Tam 22 ülkede çevreci eylemleri düzenleyip, insanları yönlendirdiği iddia ediliyor. Beni bir yazar olarak ilgilendiren hikâyenin başka bir boyutu. Hayal ediyorum, elimde değil. Böyle bir haber okuyunca zihnim hemen kurmaya başlıyor. Bu bir roman olsa nasıl yazardım? Bir kadın düşünüyor, düşlüyorum. (Ya da birkaç kadın!) Genç, idealist, dirayetli, sivri dilli, eleştirel, ateşin. Bir adamı seviyor, tıpkı kendi gibi biri. Beraber eylemlere katılıyor, risk alıyorlar. Tüm dünyaya meydan okuyorlar. Ailelerinin, çevrelerinin dışlamasına rağmen onlar kenetlenip ortak idealleri için mücadele ediyorlar. Ve derken ortaya çıkıyor ki, tam 7 senedir âşık olduğu adam aslında casusmuş. Ve sadece başkaları hakkında değil, "sevdiği" kadın aleyhine de nice raporlar geçmiş. Bu kadın nasıl hisseder? Onun için mesele ne politik, ne sosyal. Son derece kişisel. Aşkta hırpalanan insanın ideolojisi yok ki. O artık başka bir boyutta. Daima yaralı, daima kırgın. Yapıştırsan da tutmaz o kalp. Bir kez parçalanmış ya cam, ne kadar uğraşsan da eskisi gibi olmaz. Sevdiğinden ihanet gören kadın bir daha kolay kolay sevemez.
16 Ocak 2011
|
İzlenme : 2745 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|