. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Evlilikte erkek olmak

 

Gençliğin tanımı nedir diye sorsanız, ne yaş ile açıklarım, ne kendini zinde hissetmekle. Bence gençliğin sırrı bambaşka bir yerde. Şu dünyayı kocaman ve rengârenk bir tiyatro sahnesi görüp, kendini de başrole (ya da ona yakın bir konuma) yerleştirmek demek, aslında genç olmak. Önemli şeyler yapacağına, bir fark yaratacağına, eski usulleri değiştirebileceğine, velhasıl değişimin mümkün olduğuna inanmak. Bundan dolayıdır ki altmış yaşında da genç olmak mümkün. Ya da tam tersine, 20’sinde bile gençliğini tam olarak yaşayamamak.

Yaşlılık ise başrolden (ya da başrol arayışından) vazgeçip, usulca sahneden inmek; seyirci sıralarına oturmak demek. Hayata biraz daha uzaktan bakmaya başlamak ya da kenardan. Daha fazla tevekkül. Hepimiz yaşıyoruz galiba bu dönüşümü. Kimilerimiz daha erken, kimilerimiz daha geç, belki de tek farkı bu.

Aile kurumu bu değişimi hızlandırıyor. Çoluk çocuk sahibi olduktan sonra daha çabuk vazgeçiyoruz başrol oynama sevdalarımızdan, hırslarımızdan.

Hele emekliye ayrılıp bir de torun sahibi olduk mu daha bir rahat gömülüveriyoruz seyirci koltuklarına. Dünyayı değiştirmeyi başkalarına bırakıyoruz. Ruhu ve kalbi genç olanlara.

Aile kurumunun karmaşası, bilhassa ‘burjuva evlilik müessesesi’, şu hayatta yazarları en çok düşündüren konuların arasında geliyor. Dün olduğu gibi bugün de öyle. Tolstoy’dan bu yana pek fazla bir şey değişmedi. Hâlâ “mutlu” aileleri bir kenara bırakıp hatta sıkıcı ve banal bulup mutsuz aileler hakkında romanlar yazıyor, filmler çekiyoruz. Hepimiz aslında gizli gizli kendi çocukluklarımızın muhasebesini yapıyoruz. Kendi örselenmiş kırgınlıklarımızı döküyoruz kâğıda. Kabuk tutmuş yaraları kaşıyoruz. Başka isimler, başka hikâyelerle üzerini kapatsak da.

Ben ne vakit kendi “sosyalleşme süreci”me baksam, -çocukluktan genç kızlığa, oradan da yetişkinliğe uzanan o uzun ve engebeli yolda- bir sürü arıza buluyorum. Yolda kaç kez lastiğim patlamış, arabam kaza yapmış, motor teklemiş, dumanlar çıkmış ama fark etmemiş, sürmeye devam etmişim.

Bu yüzden belki de bir türlü kadın-gibi-kadın olmayı başaramam. Bu yüzden yazı yazarken kendimi hem erkek hem kadın sanmam.

Geçenlerde çok sevdiğim bir dostum bana, “Siz aslında gay bir çiftsiniz” dedi. Şaşkın bakakaldım. “Yok, yok, şaka yapmıyorum” diye üsteledi. “Bak izin ver, anlatayım. Şimdi geleneksel evlilik kurumunda kadın sürekli fedakârlık yapar. Kendinden verir. Habire. Ben de öyle yaptım. Kocamın kariyeri için kendiminkinden vazgeçtim. Gitmek istediğim yerler vardı. Görmek istediğim memleketler. Onları da bıraktım, erteledim. Daha yerleşik hayata geçtim. Önce kocam, sonra çocuklar, yani aile kurumu için ben kendimi değiştirdim, azalttım. Bu sence tipik bir kadın davranışı değil midir?”
“Düşünüyorum” diyorum, sözlerini tartarak.

“Peki şeker, sen düşünmeye devam et, ben anlatayım. Şimdi bir de sana bakalım. Sen kendi evliliğinde kadın gibi değil, resmen erkek gibi davranıyorsun. Benmerkezcisin. Erkek gibi benmerkezci yani.”

“Haklı olabilirsin” diyorum, yanaklarım kızarıyor.

“Bu arada Eyüp’e bakalım. Hani bazı erkekler, kendi evliliklerinde ‘kadın’ rolünü üstlenir. Sayıları azdır. Bu sefer onlar kendilerini eşlerine adarlar. Mesela yazar Iris Murdoch’un eşi öyle yapmıştı.”
Doğru. John Bailey bir anlamda kendisini karısının sanatına, edebiyatına adamıştı. Fazla olmasa da bu tür örnekler var dünya edebiyat tarihinde.

Arkadaşım devam ediyor. “Ama gel gör ki Eyüp öyle davranmıyor. Mesela sana tabi olmuyor, kalkıp peşinden yollara düşmüyor. Tam tersine o da kendi dünyasını, işini, ilkelerini, hayallerini kovalıyor. Uzun lafın kısası, bu evlilikte kimse kadın değil yahu! Diyorum ya gay bir çiftsiniz siz, farkında değilsiniz.”

Yazarlara uzaktan bakınca onları aklı başında, planlı programlı insanlar zannediyoruz ama aslında gayet sıradan gündelik hayatları, ipe sapa gelmez hayalleri, alabildiğine çocuksu ya da saçma yanları, bitmeyen zaafları, kompleksleri, velhasıl inişli çıkışlı “nefs” sınavları, bir de gay evlilikleri var. Hem de nasıl.

 

23 Ocak 2011

 

İzlenme : 2754
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us