|
|
Yazılar |
Ebruli bir hayat hikâyesi |
ÖFKE bulaşıcıdır. Haset, nefret, şiddet ve husumet de. Keza kavga ortamı bulaşıcıdır. Tıpkı tahammülsüzlük gibi. Ya da kıskançlık. Dikkat ettiniz mi hiç, küfür bulaşıcıdır. Küfür duyan insan küfür eder. Bunların yoğun olarak yaşandığı ortamlarda siz de etkilenirsiniz elde olmadan. Etrafınızdaki herkes bağırarak konuşuyorsa mesela, siz de sesinizi yükseltirsiniz. Duyulmak için. Ama kimseyi duymadan. Bir virüse yakalanmışçasına kararır içiniz, zayıflar bünyeniz. Karamsarlaşır, kapanır, katılaşırsınız. Bir kızgınlık hali çöker üzerinize, bulut gibi. Dünyaya karşı bitimsiz bir şüphe. Konuşunca ağulu çıkar kelimeleriniz, yüz hatlarınız değişir, siz farkında olmadan. Yeni çizgiler eklenir. İz iz, yol yol uzanırlar kişilik haritanızda. Duyduğunuz her şeyi yanlış anlamaya meyyal olursunuz, güzele bakınca bile çirkini bulursunuz o zaman. Halbuki iyilik de bulaşıcıdır. Yaratıcılık da öyle. Muhabbet de. Etrafınızdaki, en yakınınızdaki insanların olumlu enerjisi ve neşesi size de geçer ve sizden onlara, başkalarına, halka halka. Yüreği güzel, dili öiçülü ve edep bilen kişilerle dostluk kurmaktan çok şey öğrenir insan. O tür meclislere gire çıka beden dilimiz değişir, yumuşar ifadelerimiz. Farkında mısınız tevazu bulaşıcıdır? Mütevazı birinin yanında atıp tutmayız mesela. Yüksekten uçmayız. Bizim de yere iniverir ayaklarımız, toprağa basar. Karşımızdaki insan kibirden nasibini almamışsa şayet, biz de omuzlarımızı alçaltmayı öğreniriz. Ve dinlemeyi. İnsan sabit değildir. Hamur gibi şekillenir kişiliklerimiz, yeniden ve yeniden. O yüzden işte olumlu ve yaratıcı ve olgun insanlarla daha çok zaman geçirmekte sonsuz fayda var. Kimi zaman fiziksel olarak aynı ortamlarda bulunmak. Kimi zamansa uzaktan, hatta yüzyıllar ötesinden bağ kurmak. Okuyarak, düşünerek kendini geliştirerek. Bu hafta minicik bir haber düştü gazetelere. Çocuk yuvasında yetişen bir genç kız. İsmi H.A. Devlet korumasında yetişiyor. Kimsesi yok. Günlerden bir gün yuvaya bir misafir geliyor. Değerli ebru sanatçımız Hikmet Barutçugil. Geliyor ve çocuklara ebru sanatının inceliklerini, güzelliklerini anlatıyor. Ama orada kalmıyor hikâye. H.A.’nın ebruya ne kadar yetenekli ve hevesli olduğunu görünce, ona ders vermeye başlıyor. Ve bugün aynı genç kızımız gene kendisi gibi kimsesiz çocuklara bu canım sanatı öğretmekte. Sessizliği sevdiğini söylüyor H.A. “Çok sessizlik gerektiriyor, ben de sessizliği seven birisiyim, o yüzden kendime yakın buluyorum ebruyu” diyor. Ben ki bilmem sessizliğin kıymetini zerre kadar, her romanı gürültüde yazarım ve muhakkak müzikle; ben ki sessizlikte lime lime dağılırım, buna rağmen, tebessümle okudum o satırları. Ve tabii ki takdirle. Nice güzel şeyler oluyor canım memleketimde. Ne var ki bunları yeterince duymuyor, yazmıyor, paylaşmıyoruz. Halbuki Hikmet Barutçugil’in bıraktığı etkiye, yaptığı işe, sadece sanatına değil, insana verdiği emeğe saygı duymamak mümkün değil. Elinde ebru takımıyla keşke bir de Meclis’e uğrayabilse. Belki ebru yaparsa erkek siyasetçilerimiz, şu siyasetin dili biraz olsun sakinleşir, yumuşar.
10 Şubat 2011
|
İzlenme : 2915 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|