. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Emin olmak

Bazen hayret ediyorum kendinden ve doğrularından tastamam emin, yüzde yüz memnun insanlara.

Bu da bir yetenek olsa gerek. Ama nasıl bir yetenek? Sahi insan nasıl böylesine emin olabilir bastığı yerden ve kendinden; nasıl olur da konuşabilir hür aklın sesi bu kadar katı ve keskin ve üst perdeden? Noktalama işaretleri içinde en çok nokta’yı ve ünlem’i seven insanlar bunlar. “Bu meselenin aslı böyledir, nokta. Şu meselininki de şöyledir, nokta.” Virgülü, soru işaretini, hele hele şüphe ya da açıklık belirtisi olan üç noktayı kullanmadan yazanlar ve konuşanlar...

Türkiye’de iki tür ruh hali, iki kişilik biçimi vardır ki sanat, akademi ve basın çevrelerinde zinhar kabul görmez: Tevazu ve tereddüt. Memlekette yayınlanan onca gazeteyi yan yana dizip köşe yazarlarının üsluplarını karşılaştırdığınızda, bu durumun ne kadar yaygın olduğuna, tevazu ve tereddüt alerjisinin nice nice köşeye kadar damar damar sızdığına tanık olursunuz.

Bir: Mütevazı kalemi sevmez, sevse bile saymaz Türkiye’deki kültürel ve siyasi elit. Tevazuyu zayıflık addeder. Aslolan saldırganca, küstahça, kaskatı bloklar halinde yazabilmektir; budur yazardan beklenen, bilhassa köşe yazarından. Ne kadar saldırırsan birilerine ya da bir şeylere o kadar taraftar toplarsın, herkesin illa ki birilerine ya da bir şeylere saldırmak için yanıp tutuştuğu bu memlekette. Sesini gürlemek için, mürekkebini başkalarına tükürmek için, kalemini saldırmak için kullananlar alkışlanır, şakşaklanır. Ne çok uktesi, yarası, kompleksi birikmiş olmalı ki nicesinin, aman biri çıksa da bizim adımıza ona buna saldırsa diye beklenir içten içe! Hani yeter ki tantana olsun, kavga olsun, bir meşhur bir başka meşhura hakaret etsin, öbürü de ona karşılık versin, seyirciler de dursun seyrine. Gönül isterdi ki, “elitler tevazuyu sevmezse sevmesin, okurlar sever ya” diyebilelim; gel gör ki nice okur da maalesef pusulasının ibresini elitlere göre ayarlar; elitler ne derse onu satın alır çarşıdan. Dolayısıyla tevazu pek çok okur nezdinde de kabul gören bir özellik değildir. En saldırgan, en çiğ ve diken diken, kalemini küfre ve serzenişe adamış köşe yazarlarının ne kadar çok okuru/şakşakçısı olduğunu biliyor musunuz?

Platon’un modelinde yaşamak istiyor kimi elitler. Kavanoz-ayrıcalıklar içinde. İstanbul olmuş bir kavanoz şehir. Sanki tüm dünyanın merkezi İstanbul, İstanbul’un merkezi de baştan belli semtler, o semtlerin merkezi de üç beş mekan, üç aşağı beş yukarı hep aynı insanlar. Oralardan çıkmadan dünyaya ve varoluşa dair ahkam kesmekte yazı yazmakta beis görmüyorlar. Platon’un Cumhuriyet’inde bütün toplum için neyin iyi neyin kötü olduğunu belirleyen filozof-krallardı. Ve insanlar arasında bariz bir hiyerarşi vardı. Gerisi “kapalı akıl yürütme” tekniğidir. “Filozof kral üst konumdadır çünkü orada olmayı hak eder, orada olmayı hak eder çünkü üst konumdadır.” Köşe yazarları filozof-krallar olmaya özeniyor Türkiye’de. Ve ne gariptir ki onlardan bu rolü oynamalarını isteyen okurlar da var gani gani.

İki: Mütereddit kalemi sevmez, sevse bile saymaz Türkiye’deki kültürel ve siyasi elit. Tereddütü zayıflık addeder. William Blake, ruhu şad olsun, “genellemeler aptallar içindir” demişti vaktiyle. Her kim ki kallavi genellemelerle konuşur, şüphe duy bilgisinden de öngörüsünden de. Ne var ki bizde genellemelerdir geçer akçe. Tuğla cümlelerle konuşmak lazım. Katı katı, blok blok, küt küt. Aksi takdirde, olur da ince eleyip sık dokuyarak, düşünüp taşınarak, irdeleyip didikleyerek yazar ve konuşursan, ne söylediğini bilmiyorsun zannedilir. Oysa tereddüt düşünenlere hastır. Her daim her şeyden emin olmak ise düşünmeyi de hissetmeyi de çoktan bırakanlara.

Bazen kafamı kurcalıyor. Eğer Cumhuriyet’in siyasi ve kültürel eliti ta başından beri tasavvufa karşı böylesine ön yargılı ve bilgisiz olmasaydı ve eğer tasavvuf ağacının dallarını budamaya kalkmasaydı, farklı olabilir miydi bugün kullandığımız üsluplar? Acaba tasavvuf cahili Türk eliti, tevazu ve tereddüt rahlesinden geçmiş olsaydı, kültürel ve sanatsal ve siyasi dokumuz daha farklı olabilir miydi? Daha esnek, daha akışkan, daha az saldırgan, daha mütereddit, daha mütevazı...

 

16.01.2005

 

İzlenme : 3493
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us