. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Eziklik

 

Ezik yetişiyor, ezik yaşıyoruz. Bizler, kim bilir kaç nesil. Tam uçmayı öğrenecekken kanadımız kırılıyor orta yerinden. Sonra bir şekilde yapışıyor gerçi, idare ediyoruz. İdare etmeyi öğreniyoruz. Ama yaşadığımız travmaları kolay kolay unutmuyor, bundan sonra daima yükseklik korkusu çekiyoruz. Yukarıda masmavi sema, sonsuzluk, muazzam bir olasılıklar denizi bizi bekliyor. Hepimizin içinde açığa çıkmamış nice kabiliyetler var. Nice potansiyeller. Lakin biz aslında yükseklere çıkmaktan korkuyoruz. İçimize işlemiş ya kimi köhnemiş, paslanmış öğretiler. “Aman evladım fazla göze batmayasın. Farklı olmayasın....” Bunları duya duya, bunlara inana inana, gökyüzünde kartal olabilecekken yahut Zümrüdüanka, toprakta bukalemun gibi yaşıyoruz. Etrafa uyum sağlayarak. Göze batmamaya çalışarak. Civarın hâkim renklerine bürünerek. Ve en önemlisi, bir yanımız hep kırgın. Görünmez bir sargı bezi var yüreğimizin etrafında. Meğer ne kadar çok yanmış canımız. Nasıl da incinmişiz bilmeden, anlamadan. Ve aynı bizler bugün şefkat ile, muhabbet ile bakmak yerine cümle âleme, nasıl da kırıyoruz başkalarını. Aynı şekilde. İşte o zaman kopmuyor bu zincir. Bu kısır döngü. Tekrar ediyor döne döne. Yerimizde sayıyoruz. Bilmeden.

LONDRA’DA “ÖFKE YÜRÜYÜŞÜ”
Ezik bir insan görünce yüreğim sızlıyor. Kim bilir belki kendi ezikliklerim geliyor aklıma. Aşmak için ne çok uğraş verdiğim, hâlâ da yüzde yüz kurtulamadığım, ama hep gidermeyi denediğim, bunun için canla başla didindiğim, ta çocukluktan kalma kırgınlıklarım, yaralarım. Kabuk tutmuş, izleri kalmış ruhumda. En çok da tedirgin, özgüveni eksilerde seyreden bir genç görünce üzülüyorum. Bir genç kız ya da delikanlı. Eziklik hiçbir insana yakışmıyor ama bilhassa gençlere, bilhassa onlara yakışmıyor işte.
Ben bu satırları kaleme alırken Londra sokaklarında büyük bir yürüyüş düzenleniyor. Kimilerine göre “Öfke Yürüyüşü” bunun ismi. Gençler, bilhassa üniversiteliler ön planda. Temel mesele ekonominin bozulması. Kaybedilen imkânlar, kapanan iş kolları, yeni kuşakların kendilerini daha az güvende hissetmeleri. Zenginin daha da zenginleşmesi, yoksulun giderek yoksullaşması. Ancak protestocular ne kadar “öfkeli” olurlarsa olsunlar, İngiltere bir demokrasi. Oturmuş, gelişmiş ve en önemlisi işleyen bir demokrasi. Burada da politikacılar ya da bürokratlar eleştirilmekten hoşlanmıyor belki, burada da kızgın ya da tepkisel demeçler veriliyor gerçi ama tutup da polisler cop sallamıyor üniversite öğrencilerine. Tazyikli su sıkmıyor, orantısız güç kullanmıyor. Şayet kullanan olursa anında hesap soruluyor. Hiçbir genç kız saçlarından sürüklenmiyor.
Uygulamalara itiraz etme hakkı temel ve insani bir hak olarak görülüyor ve bizzat devlet tarafından korunuyor. Tek bir cümleyle özetlemek mümkün buradaki mantığı: “Söylediklerine hiçbir şekilde katılmıyorum ama fikirlerini özgürce ifade edebilme hakkını sonuna kadar savunuyorum.” Bu yaklaşım hem hükümet hem halk katında genel kabul görüyor. Öyle olunca da her şey daha uyumlu, daha sistematik ve aslında daha barışçıl yaşanıyor. Hem sokaklarda, hem parlamentoda.

BİRBİRİMİZİ EZİYORUZ
Ufacık bir soru sormak istiyorum kendime, bizlere, gazete okurlarına. Merak ediyorum; görüşlerine zerrece katılmadığınız, hatta zaman zaman içerlediğiniz halde gene de kendisine saygı duyduğunuz, varlığına kıymet verdiğiniz kimse var mı? Varsa kaç kişi? Bir elin parmaklarını geçer mi?
Korkarım ki bu soruya karşılık, çoğu zaman ya sessizlikten ya olumsuz bir cevaptan ibaret. Zira bizler bir tek bizim gibi düşünenleri beğeniyor, fikirlerine kızdıklarımızı reddediyoruz baştan. Aslında sevip sevmemek de değil işin püf noktası. Aslolan kabullenebilmek farklılıkları, sindirebilmek değişik fikirleri ve kimlikleri. Bu öyle bir sınav ki, ne yazık ki, sağcısı da çakıyor, solcusu da, bürokratı da sokaktaki protestocusu da. Bizim gibi düşünmeyenlere verdiğimiz kıymet bu kadar az olunca kendimiz de az kıymet görüyoruz başkalarından.
Amerika’da, Avrupa’da üniversite öğrencilerine bakıyorum, bir de Türkiye’dekilere. Dikkatimi çeken farklılıklar var ve tabii ki benzerlikler, aynılıklar. Bizde öğrenciler daha az şey biliyor değil. Tam tersine, çok daha fazla okuyor, verilen metinleri, kitapları daha tez ve gönülden okuyup geliyorlar. Ama işte fikirlerini özgürce söylemeye gelince iş, ortada bir tedirginlik, bir isteksizlik seziliyor. Çoğu zaman öğretmenden değil, diğer öğrencilerden çekiniyorlar. Alay konusu olmaktan ya da sınıfta sivrilmekten. Bir öğrenci konuşurken diğerleri onu saygıyla dinlemiyor. Bilhassa konuşanın fikirlerine katılmıyorlarsa.
Ezik büyüyoruz. Ve bizler, kim bilir kaç nesil, birbirimizi habire eziyoruz. Lafla, bakışla, polemiklerle, en soyut baskı araçlarıyla. Ne oluyor peki sonuçta? Kartal olabilecekken yahut Zümrüdüanka, hem kendimizi hem başkalarını toprakta bukalemun gibi yaşamaya yöneltiyoruz. Bu arada yukarıda sema, masmavi, sonsuz ve özgür bekliyor bizleri, sabırla, umutla...

 

27 Mart 2011

 

İzlenme : 2920
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us