|
|
Yazılar |
Biz ve korkularımız |
SEÇİM öncesi bize bir haller oldu. Hani öteden beri huyumuzdur; çabuk kızar, tez köpürür, incir çekirdeğini doldurmadık konularda duygusal ve tepkisel davranırız ama bu aralar bir de çarçabuk küsmeye ve kırılmaya başladık galiba. Üstelik birbirini gayet iyi tanıyan ve aslında seven insanlar arasında yaşanıyor bu gerilimler, beliriyor duygusal çatlaklar. Seçimlere bir ay kala bakıyorum arkadaş sofralarında, dost meclislerinde hararetli tartışmalar yaşanıyor. Her kesimden, her gelir düzeyinden ve yaşam tarzından insanlar arasında. Malum, Türkiye´de hangi konu konuşulursa konuşulsun, ister yeni bir müzik klibi, ister popüler bir romanın analizi, isterse kılık kıyafet biçimleri, mesele muhakkak döner dolaşır politikaya varır; illa ki siyasi bir ton alır. Bundan sonrası ise dik ve kaygan bir yokuştur. Ya da labirent. Tartıştığımız konudan uzaklaşır, hatta bazen ilk soruyu tamamen unutur, polemikler içinde yolumuzu kaybeder, ideolojik kamplara bölünürüz. Nüanslar önemini yitirir, başlarız kallavi genellemeler üzerinden atışmaya. "Biz" ve "onlar" ayrımları çıkıverir su yüzüne. Daha beş dakika evveline kadar beraber sofraya oturan, ekmek paylaşan insanlar el olur. Konuşur ama birbirlerini duymazlar. Bakar ama görmezler. Ortam gerilir. İşte o vakit kırk senelik dostlar bile birbirinin yüzüne bakmaz olur. Öyle konular var ki Türkiye´de, Pandora´nın kutusu gibi. Bir açılmayagörsün, ortaya saçılır, bastırılmış ne var ne yoksa. "Kürt meselesi" böyledir. Ya da "türban" konusu. CHP veya AK Parti hakkında farklı düşünüyorlar diye, seçimlerde birbirine muhalif partilere oy verecekleri netleşince artık birbirleriyle selamı sabahı kesen insanlar biliyorum. Düne kadar dost, bugün yabancı... Üstelik küsünce eşler halinde küsülüyor nedense. İkişer ikişer. Ailecek ayrılıyor yollar. Daha aynı masada, tanıdıklar arasında görüş farklılıklarına tahammül edemiyorsak, aynı ülkede ortak değerler çıkarmayı nasıl başaracağız? ★ Memleketim renkli, sürprizlerle dolu bir hikâye kitabı, her sayfasında yepyeni maceralar olan. Tek bir monoton günümüz bile yok aslında. Bu bizim hem zenginliğimiz, hem zorluğumuz. Her gün, her dakika gündem yoğun, gündem hızlı. Hep bir sonraki bölümlerde ne olacağına kafa yormaktan, okuduğumuz kısma odaklanamıyoruz. Öylesine sürükleyici, dolu dolu ve bir o kadar yoğun ve yorucu. Bilhassa seçimlere ramak kala. Biz neden bu kadar korkuyoruz birbirimizden? Nedendir bir türlü kimseye güvenemeyişimiz? Hep bir komplo teorisi aramamız her taşın altında, her kapının arkasında, neden? Dış güçler, şer odakları, birilerinin maşası söylemleri, emperyalizm teorileri, içimizdeki "onlar" benzetmeleri... Bir ülkenin vatandaşları komplo teorilerine ne kadar çok itibar ediyorlarsa orada o kadar güvensizlik var demektir. Haber alma kaynaklarına güvensizlik, yöneticilere güvensizlik, sisteme güvensizlik, insana güvensizlik... Korku, cehaletten beslenir. Endişeleri bir yere kadar anlayabilirim ama önyargılardan ve salt bilinçsizlikten beslenen korkularla ne toplum olgunlaşır ne birey. Komplo teorileriyle bir arpa boyu yol bile kat edemeyiz. Bizi büyütecek, ileriye taşıyacak olan tek bir şey var. Kendimiz gibi düşünmeyenlerle yan yana gelip beraber bugünü inşa edebilmek, ortak ve barışçıl ve demokratik değerler çıkartabilmek. Ne olur bu kadar korkmayalım artık birbirimizden, kendimizden. "Onlar" dediğimiz, ötelediğimiz insanlar belki de sandığımız kadar farklı değildir "biz" dediklerimizden.
12 Mayıs 2011
|
İzlenme : 3228 |
Geri Dönmek İçin Tıklayın |
|
|
|