HOPA´dan gelen üzücü, düşündürücü haberler... Yazılı ve görsel medyada birbiri ardınca yaşanan polemikler.... Artan gerilim.... Harap olan sinirler.... Yanlış anlamalar, genellemeler, önyargılar ve yaftalar....Siyasetçilerin üsluplarına yansıyan sertlik, hırçınlık.....Gereksiz atışmalar, sataşmalar.... Seçmenlerde bir bezginlik, güvensizlik havası...
İki seçenek var önümüzde: Ya tamamen apolitikleşeceğiz. Öyle ki artık zerrece ilgilenmeyeceğiz politikayla, hatta memlekette ve dünyada ne olup bittiğiyle. Bu da bizi uzun vadede duyarsız, duygusuz, ruhsuz ve bencil kılacak.
Yahut da siyasi kültürün dilini, üslubunu değiştireceğiz, el ve gönül birliğiyle. Yumuşayacak bu hava, normalleşecek, demokratikleşecek. Kimse kimseyi ötekileştirmeyecek. Politika bir savaş, kavga ve arbede meydanı olmaktan çıkacak.
Bu iki seçenekten birine meyletmek durumundayız artık, zira şu mevcut haliyle geleneksel-gergin-siyaset milletçe hepimizi ülser edecek!
Şayet Mevlânâ´nın dediği gibi bir dağın yamacında dikilerek sesimizin yarattığı yankıları işitmeye benziyorsa bu hayattaki duruşumuz, ne kadar katı ve uzlaşmaz bir hal sergilersek, o kadar katı ve uzlaşmaz cevaplar alacağız demektir. Bu bireyler için de böyle, kolektiviteler için de.
Seçimlere ramak kala durup derin bir nefes alma zamanı şimdi. Bu kadar tansiyon, hiç kimseye, hiçbir siyasi partiye yaramayacak, orası kesin. Biz seçmenler bunları mı görmek/duymak istiyoruz peki? Nasıl bir ortam arzuladığımı yazmaya karar verdim bugün.
★
Gönlümdeki seçimlerde kadınlar on planda. Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Ermeni, Yahudi, başı bağlı, başı açık, milliyetçi, liberal, ev hanımı, işkadını, akademisyen, gazeteci, doktor, öğretmen... Kadınlar ağırlıklarını koymakta. "Mademki nüfusun yarışıyız" diyorlar, "Mademki biz yetiştiriyoruz yarınları belirleyecek olan çocuklarımızı, ortak noktalarımızı bulacak, beraber çalışacağız. Annelerimizden devraldığımız bu canım memleketi kızlarımıza daha da güzelleşmiş olarak bırakacağız".
Gönlümdeki seçimlerde mizah duygumuzu yitirmiyoruz. Kendimize, birbirimize, insanca zaaflarımıza, katiyen küstahça değil ama şefkatle gülebiliyoruz. Dalga geçebiliyoruz. Korkmuyoruz fikir ve ifade özgürlüğünden. Tam tersine, biliyoruz ki esas insanların konuşamadığı, düşünemediği, gülemediği ve güldüremediği memleketlerde zihinler kararır, kalpler kapanır.
Gönlümdeki seçimlerde endişe etmiyoruz birbirimizden bu kadar. Ötelemiyoruz. "Biz" ve "onlar" ayrımları yapmıyoruz. Başörtülü bir genç kız da sol görüşlü öğrenci de eşit birer birey olarak kabul görüyor üniversitelerde. Hıristiyan da Müslüman da, muhafazakâr-geleneksel olan da laik-Kemalist olan da. Herkesten bizim gibi düşünmesini beklemeye kalkmıyor, bize fikren katılmayanları da saygıyla dinleyebiliyor, ortak ve demokratik bir kamusal alan yaratmanın önemine inanıyoruz.
Gönlümdeki seçimlerde herhangi bir partiden milletvekillerinin seks kasetleri ortaya çıkmış olsa bile, kimse tutup bunu koz olarak kullanmaya kalkmıyor. Hatta hep beraber diyoruz ki: "İnsanların özel hayatlarına hürmet edelim, kimseyi ahlaken linç etmeye kalkmayalım. Temiz kalsın siyaset. Biz insanları meziyetleriyle konuşalım, dedikodularla değil."
Gönlümdeki seçimlerde farklı partilerin liderleri televizyonda yan yana geliyor, kıyasıya tartışıyor ama sohbet bittiğinde içtenlikle el sıkışıyor, hatta şakalaşıyorlar. Biliyorlar ki Türkiye çok sesli, çok renkli bir diyar. Kimse tek bir görüşü dayatamaz. Ve biz farklılıklarımıza rağmen değil, farklılıklarımızla beraber zenginiz, güzeliz.
Gönlümdeki seçimlerde hangi parti galip gelirse gelsin kazanan her zaman demokrasi oluyor. Ve demokrasinin kazandığı yerde aslında hiç ama hiç kimse kaybetmiyor.
02 Haziran 2011