SAİT Faik Abasıyanık´ın zamana yenilmeyen, güzeller güzeli bir şiiri vardır: "Kiraz Mevsimi." Der ki üstat, der ki harflere hayat, insana kıymet veren kelimeşinas edebiyat ustası:
"Kiraz mevsimi, kiraz. Küfelerle dolu pazar...."
Ve ekler ardından usulca: "Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem, nasıl etsem, nasıl yapsam da, meydanlarda bağırsam, sokak başlarında sazımı çalsam, anlatsam şu kiraz mevsiminin, para kazanmak mevsimi değil, sevişme vakti olduğunu... "
Eskişehir´in Mihalıççık İlçesi´nden gelen haberler basınımızda az yer aldı ama aslında bir hayli düşündürücü, üzücüydü. Mevsimlik tarım işçileri ile bölge halkı arasında yasanan gerginlik.
Anlaşılan o ki olayın çıkış noktası ufacık bir mesele. Ama bugünlerde bir kıvılcım yetiyor işte. Parlıyor hemen, alev alıyor birikmiş öfkeler. Kürt-Türk diye bölünüyoruz hemen. Kirazlar vesile. Derken büyüyor iş, meydanda toplananların sayısı katlanıyor, karşılıklı sloganlar ve laflar birbirini takip ediyor, neredeyse etnik bir çatışmaya dönüşüyor hadise.
Bıçak ve sopalarla gencecik erkekler, birbirlerini hiç tanımayan ve belki de bambaşka bir ortamda karşılaşsalar arkadaş olabilecek insanlar kavgaya girişiyor; birbirine saldırıyor.
Sekiz kişi yaralanıyor, otobüsler tahrip ediliyor, cam çerçeve kırılıyor, sonunda sağduyulu insanların araya girmesiyle ve işçilerin ilçeyi terk etmesiyle ortalık yatışıyor. Şu anda bir sessizlik hâkim. Ne zamana kadar? Ta ki yeni bir gerginlik, yeni bir kıvılcım çıkana kadar.
★
Bize neler oluyor, dostlar? Bu kadar mı hazırız birbirimize öfke ve kin kusmaya? Bu kadar mı razıyız "biz" ve "onlar" diye bölünmeye? Hiddetin oluk oluk aktığı, şiddetin kelama ağır bastığı ve en nihayetinde kiraz sepetlerine kan bulaşan bir ortamdan hangimize bir hayır gelebilir ki?
Devam eder şair. Der ki:
"Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını.
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam.
Boş geçirdiğim, bağırmadığım, sustuğum günlere.
Söylemeliyim, Yok... Yok...
Meydanlarda bağırmalıyım. Bu küçük
Güllerin buram buram tüttüğü
Anadolu şehri kahvesinde Kiraz mevsiminin Sevişme vakti olduğunu."
Ve söylemeliyiz, söyleyebilmeliyiz. Simdi her zamankinden de fazla. Güllerin buram buram tüttüğü, çocukların sokaklarda oynayabildiği; komşulukların, ahbaplıkların ve dostlukların hakiki olduğu ve bir ömür boyu sürdüğü o canım Anadolu şehirlerinde, ilçelerinde ve kasabalarında, bıçaklar ve sopalarla ve küfürlerle birbirine giren gencecik insanların aslında ve ta ezelden beri kardeş, kardeş, kardeş olduğunu...
28 Temmuz 2011