ENDİŞE ediyorum, evet, savaştan.
Endişe ediyorum, huzursuzluktan, toplumsal kutuplaşmalardan, çatışmalardan, yanlış anlamalardan, terörün artmasından, aynı dili konuştuğumuz halde diyalog kuramamaktan, uzaktan kondurulmuş yaftalardan, karşılıklı sağır ve kör ve bigâne kalmaktan birbirimizin hüznüne, derdine, feryadına, yakarışına, hikâyesine...
Endişe ediyorum, evet, ağız tadıyla güne başlayıp, gönül rahatlığıyla geceyi tamamlayamamamızdan; yüreklerimiz ağzımızda hop oturup hop kalkmamızdan; gelen her şehit haberiyle kahrolup "Ne olacak memleketin hali, sahi nice olacak?" diye hayıflanmalarımızdan; gündemin hep yoğun, hep inişli çıkışlı olmasından...
Bu canım memleketin, bu nevi şahsına münhasır biricik diyarın, insanı bu kadar güzel ve can ve duygusal ve dost, coğrafyası-tarihi-dokusu inci tanesi olan bu güzelim ülkenin kendi kendinin kıymetini bilememesinden, kendi kendini didikleyip durmasından...
Endişe ediyorum, evet, geçmişin hatalarından ders almama ihtimalimizden...
Anadolu´nun dört bir yerinde Türkler ve Kürtler beraber yaşarken; Türkiye´nin demografik dağılımında son otuz sene içinde büyük değişiklikler olmuşken, farklı grupların birbirine girmesinden, linç psikolojisinin gelişmesinden, kapı komşumuza ırak düşmemizden, düşman kesilmemizden.
Endişe ediyorum, evet, kadınların sesinin yeterince duyulmamasından, siyasette ve bürokraside ve karar alma mekanizmalarında yeterince kadın olmayışından.
Endişe ediyorum, evet, "İyi de onlar...." diye başlayan ve sarpa saran cümlelerden. Hep ama hep kabahati, kusuru öteki tarafa mal etmemizden ve ilk adımın oradan gelmesini beklerken bir çıkmaz sokakta sıkışıp kalma ihtimalimizden.
★
Endişe ediyorum, evet, şu mübarek bayramda ağız tadıyla ve vicdan birliğiyle, tüm Ortadoğu´ya, hatta Müslüman coğrafyaya örnek olacak masmavi bir demokrasi denizinde demir atıp geleceğe güvenle bakıyor olamayışımızdan.
Endişe ediyorum, evet, bir asude bahar ülkesinde çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç, türbanlı türbansız, muhafazakâr liberal, Kürt Türk, Sünni Alevi... Bayramlaşıp, helalleşip, en nihayetinde kucaklaşıp, kendimizi bir kez olsun berikinin yerine koyarak, hayata bir de oradan bakmayı denemeyişimizden...
Endişe ediyorum evet, "barış" kelimesinin bir çocuk ismi olarak kalmasından... Ya da sözlüklerde unutulmuş kadit ve kadim bir kelime, kitap aralarında solup kuruyan bir çiçek gibi.
Endişe ediyorum, evet, endişe etmekten. Hani Hazreti Mevlânâ demiş ya: "Kanatlarla geldin bu âleme, öyleyse sürünmek niye?"
Belki bugünkü halimize yontabiliriz bu sözü: "Kardeşlik, huzur ve demokrasi içinde yaşamaya geldik, öyleyse bu bitmeyen gerilim niye?"
Endişe ediyorum, evet, endişe etmez oluruz diye. Kanıksarız acıları, cenazeleri, ağıtları, yasları; empati yeteneğimizi cebimizden düşüveren bir mendil gibi yitirir de uzaklaşırız birbirimizin yüreğinden diye.
Endişe ediyorum, evet, bazı bazı...
25 Ağustos 2011