. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Batıl inançlar

 

Üçe ayrılır Ademoğulları, Havvakızları: Batıl inançları olanlar, batıl inançları olmayanlar ve batıl inançları olmadığını zannedip fena halde yanılanlar... Bu gruplardan en kalabalık olanı üçüncüsüdür, en tenha olanı da ikincisi. İkinci grupta olduğunu zannedip de aslında üçe dahil olduğunu anlaması için pek çok insanın tek ihtiyacı olan şey zamandır. Zaman geçer, beklenmedik bir dönemeç gelir; hani insanın derisinin aşındığı bir aşama ömrü hayatında, bir hazan mevsimi mesela, belki bir hastalık ya da kaza ya da tam tersine, son derece mutlu mesut bir evre, hani kaybetmekten korkulacak kadar nadide, bir de bakmışsınız ki bir sığınma ihtiyacı, bir temas irrasyonel evrenle; bir bakmışsınız en materyalist, en anti-batılinanç olanlar bile “şeytan kulağına kurşun”, diye tık tıklamakta masalara ya da bir nazar boncuğu asmış evlerinin kapısına...

 

Ben öteden beri ilk gruba dahilim. Önceleri, daha çocuklukta kendimi bu dünyanın içinde, tam merkezinde buluverdiğim, daha sonraları ise nereye gidersem gideyim, hangi Batı şehrine yolculuk edersem edeyim çocukluğumun batıl inançlar evreninin izlerini beraberimde taşıdığım için. Anneanne, teyzeler, yengeler ve sayısız, adeta katlanarak çoğalan, illa ki birbirlerinin her şeyini bilen komşu kadınlar... Böylesine kadınlarla dolu evlerde, kadınlarla örülü bir yaşam çemberi çocukluğumun Ankara’sı. Hiç erkek figürü yok bu resimde, ne baba ne amca ne kardeşler. Ataerkil, otoriter aile yapılarından alabildiğine uzak. Sadece kadınlar var.. ve sadece onların konuştuğu, bilmeden kız çocuklarına da aktardıkları o kadınsı, akışkan, imalı, katmanlı dil... Bu dilden bende geriye kalan tortuları romanlarıma aktardım hep. Günlük hayatta hakkında konuşmayı sevmediğim, çünkü söze dökülemediğine inandığım, ama ne zaman roman yazmakta olsam sansürsüz, kaygısız, gani gani sayfalara aktardığım bir kaynak olageldi benim için batıl inançlar evreni. Okurlar kimi zaman “masalsı” bir anlatım olarak gördüler anlattıklarımı, kimi zamansa “uzak bir edebi diyarda ırak insanların yaptıkları tuhaf şeyler” olarak. Kimi zaman edebiyatın mübalağa sanatına yordular. Sanatçının abartma hakkına sığınarak ben de sınırlamadan yazdım batıl inançları. Ortaya bol hurafeli karakterler çıktı. Zaaflarını ve evhamlarını işledim uzun uzun. Bir türlü itiraf edemeden, anlattıklarımın aslında benim hayatımda da birebir karşılığı olduğunu. Benim de en az onlar kadar hurafe sahibi olduğumu...

 

Mevsimi var batıl inançların, kendine ait zaman çemberleri ve bir takvimi var. Bazı dönemler, bazı dönemlerden daha fazla nüksediyor içimdeki hurafeci damar. Öyle dönemlerde aşınıveriyor rasyonel-akılcı katmanım, inceliyor altındaki mantıkla örülmüş deri, kapılardan geçemez oluyorum okuyup üflemeden. Şehrazat Zelda’nın aramıza katıldığı ve mahkemenin beraatla sonuçlandığı hafta, dünyanın dört bir yanındaki dostlar, arkadaşlar, ruhdaşlar, yani benim hurafeli hallerimi yakından bilenler, bu zor aşamada yardımcı olsun diye, “Dünya Hurafe Literatürü”nden örnekler göndermişler. Şimdi ben bu yazıyı yazarken masamın üzerinde İran’dan gelme nazar boncukları, Meksika işi boncuklu kutular, Arizona yapımı bir porselen dua levhacığı, Amerika’daki mutasavvıflardan gelen bir deri muska, Şili’den alınmış bir uğur kolyesi, okunmuş at kestaneleri, hatta Azerbaycan’dan gelme okunmuş çörekotları ve bolca minik minik baykuş heykeli duruyor. Tüm bu nesnelerden yayılan muazzam bir içsel enerji var. Onları yollayan insanların sevgi, destek ve dualarıyla çevrelendikleri için belki de.

 

Nesnelerin hayatı biz insanlarınkinden daha az renkli değil. Ve bizler zannettiğimiz gibi sahibi değiliz nesnelerin, sadece emanetçisiyiz. Bir süreliğine, bir yerde. Nesneler bizden başkalarına, başkalarından gene bize doğru, sınırsız, vizesiz, özgür dolaşmakta. Tıpkı hikayeler gibi.... En iyisi onları gene romanlara aktarmak, romanlar aracılığıyla benden okura, okurdan okura, okurdan yabancıya, yabancılardan dostlara akmalarını sağlamak...

 

08.10.2006

 

 

İzlenme : 4889
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us