. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Başkalarının huzuru

Size de olmuyor mu, hani bazen bu memlekette her gün ne olacak kaygısıyla yaşamaktan yorulduğunuz, daha sakin daha düzenli daha başka bir hayata gıpta ettiğiniz? Borsa takip eden müptelalar gibi milletçe kilitlendik gündelik “siyasi kur oynamalarına”. Her sabah acaba bugün ne olacak diye kalkıp, her gece “bugün de darbe olmadı, yarına Allah kerim” diye yatıyoruz. Ruh halimiz karışmış, milletçe asabileşmiş durumdayız. Size de olmuyor mu, bazı bazı, acaba daha az yorucu bir hayat yaşıyor olsaydım daha iyi olmaz mıydı kendim için, çocuklarım için, dediğiniz? Seyahat etmeyi sevmeyen arkadaşlarım bile elde bavul birkaç günlüğüne de olsa bir yerlere gidip geliyorlar bu ara. Bilhassa Avrupa başkentlerinden dönenleri dinliyorum. Eskiden alışveriş yapmaya, turistik yerleri ziyaret etmeye giderdi insanlar yurtdışına. Şimdilerde durum değişti. Biraz “sükunet havası almaya”, stres atıp sakinleşmeye gidiyorlar. Türkiye’nin temposu, kaosu, adrenalini fazla gelince bünyeye, kısa kısa seyahatlerle kaçıyor insanlar paraları, zamanları imkanları dahilinde bir yerlere.

 

“Birkaç günlüğüne uzaklaşmak iyi geliyor,” diyor dostlar. “Sadece durmak bile iyi geliyor.” Koşmamak, koşturmamak. Durup dinlemek kendi bedenini, durup bakmak insanlara. İsviçre’de, Danimarka’da, İngiltere’de, Hollanda’da, Fransa’da, Almanya’da, Amerika’da… kafelerde oturan, az biraz güneş görünce hemencecik güneşlenmeye koşan, en büyük dertleri kapuçinolarının köpüğü kadar hafif görünen Avrupalılar… Sanki şimdi kimsenin hatırlamadığı bir tarihte, ayırımcı-ayıklamacı bir “kolaylıklar bombası” patlamış yakınlarda bir yerlerde. Atom bombası sadece kabaları ve kabalıkları kaldırmış ortadan; geriye kolaylıklar kalmış bir tek. Ve şimdi her yerdeler. İnsanların yüzlerindeki ifadeye bakılırsa hemen hepsi memnun “buralı” olmaktan. Bilmediğimiz türden bir rahatlık, görmediğimiz türden bir yumuşaklık içindeler her daim. Tanıdık tanımadık herkes birbirine selam ve yol veriyor. Size de olmuyor mu, hani bazen bunca nezakete, onca inceliğe nasıl cevap vereceğinizi bilemediğiniz?

 

Ne de olsa biz alışmışız sokaklarda insanları yara yara yürümeye, yürürken omuz dirsek yemeye, karşıdan karşıya geçerken araba sürücülerinden aman dilemeye. Alışmışız “Hayatta Kalmanın İnce Uzun Yolları” adlı yaşam kılavuzunu madde madde hatmetmeye. İstanbulluların birbirlerine zorluk çıkarmasına, cins-i latifin cins-i latifin kuyusunu kazmasına, eli kalem tutan insanların kalemleri için harcadıklarından daha fazla enerjiyi birbirlerinin ardından en çirkin dedikoduları yapmaya harcamalarına, komşunun komşuya kazık atmasına, yazarın yazara köstek olmasına, kimsenin kimseyi can-ı gönülden sevememesine, kimsenin kimsenin iyiliğini aslında pek de istememesine… alışmışız çekişmelere, didişmelere, aşağılamalara, çelme takmalara… alışmışız insanın insana ettiklerine…

 

Bu aralar “hava almak, akıl dağıtmak” için çıkıyor nice şehirli Türk yurtdışına. Çıkınca da gıpta ediyorlar içten içe oradaki gündelik hayatın kolaylıklarına. “Adamlar nasıl düşünmüş, ne olurdu biz de bunu yapsaydık” diye hayıflanılıyor bol bol. Kendimize kızmakta üstümüze yok. Söyleniyoruz bol bol kendimize, bir araba dolusu laf… Sonra, bir hafta bir ay bir sene, illa ki bir vakit sonra bir şeyler oluyor. İçimiz sıkılmaya başlıyor. Ayaklarımız geri geri gidiyor. İstanbul gözümüzde tütüyor. “Memleketimin kaosu”nu özledim diye yazmış bir arkadaşım, “tepside börek” özledim der gibi kaos ve keşmekeş arıyor ruhu. Avrupa şehirlerindeyken en olmadık türkülere ağlamaya başlayan tanıdıklarım var. Türkiye’deyken İbrahim Tatlıses’i değil dinlemek yaşam evreninin kapısından içeri bile kabul etmeyen; ama yurtdışında yaşamaya başlayınca, arabasının kasetçalarına İbrahim Tatlıses koyup, tam gaz yol yaparken bir yandan da hüzünlenen gözyaşı döken insanlar tanıyorum…

 

Bir garip aşk bu… Bu memleketin çalkantılarından bunalıp habire söylensek de ne çabuk özlüyoruz, ne çok hasret çekiyoruz gurbete düşer düşmez. Bu kadar şikayet ediyorsak ne demeye gittiğimiz yerde kalamıyoruz, mademki geri geliyoruz ne demeye söyleniyoruz… Türk olmak kolay değil. Biraz karmaşık bir mesele. Bir gün daha iyi anlatırız kendimizi ele, ama evvela kendimizin anlayabilmesi lazım, o da başka mesele…

 

 

06.05.2007

 

İzlenme : 3234
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us