. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Yeni yeni yeniden...

Seçimler yaklaştı ya, yeni, yepyeni bir başlangıca varmak üzereyiz kanısı hakim ortalıkta. 23 Temmuz sabahı bambaşka bir Türkiye olacak sanki içinde uyandığımız.

Siyaset de gündelik hayat da tamamen değişmiş, tazelenmiş, yenilenmiş olacak. Böyle bir anlam çıkıyor siyasi partilerin sloganlarından ve seçim konuşmalarından. Böyle bir umut besliyoruz içten içe, gerçekçi olmadığını bile bile. Her seçim döneminde, tıpkı her yılbaşı olduğu gibi, temiz ve boş bir sayfa açtığımıza inanıyoruz. Kallavi vaatler, büyük sözler ve her şeyin silbaştan tanımlanacağına dair bir beklenti. Oysa yenilikten ziyade tekrar var aslında ortalıkta. Tekrarlar ve alışkanlıklar. Bildik siyasetçiler, bildik kelimeler, bildik çelişkiler... Nietzche’nin kulakları çınlasın, Ebedi Tekerrür’e bakmakta fayda var. Tekrarlarımızdan öğrenebiliriz ancak niçin bir türlü dilediğimiz gibi ilerleyemediğimizi, yenilenemediğimizi.

Sık sık anarım, İbn Haldun, ruhu şad olsun, devletlerin de bireyler gibi bir yaşam çemberi olduğuna inanırdı. Nasıl ki insanlar doğar, çocukluk aşamasından geçer, derken gençlik ve olgunluk dönemlerini yaşar ve en nihayetinde yaşlılık ve ölüm evrelerine varırlarsa, devletler de benzer bir güzergah izler, diyerek. Tek farkla: Onların zaman dilimleri daha geniş olurdu haliyle. Her devletin kendince bir altın çağı vardı. O çağ bitti mi, hele hele yaşlılık evresine girildi mi, hakikati kabullenmekti yöneticilere düşen. Yoksa kendini hâlâ genç zanneden bir ihtiyar nasıl acınası komik hallere düşerse, tarih bilincinden ve toplumsal yaşam çemberinden bihaber olan yöneticiler de öyle acınası komik hallere düşürürdü devlet denilen mekanizmayı. İşte Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasi ve askeri açıdan işler ters gitmeye başladığında seçkinler işte bu teoriyi telaşla anımsayacaklardı. Eğer İbn Haldun haklı ise 18. ve bilhassa 19. yüzyıl itibarıyla vaziyet pek de parlak sayılmazdı. Yoksa Osmanlı da mı yaşlılık dönemine girmişti? Eğer öyleyse devletin ölümü nasıl önlenecek, o da olmadı nasıl ertelenecekti? Buydu Katip Çelebi’den Sait Halim Paşa’ya kadar nicelerinin kafasını meşgul eden soru.

Asırlar sonra bugün tüm bunları hatırlamakta fayda var. Ben diyorum ki, nasıl devletlerin ve toplumların ve cümle mahlukatın kendine has bir yaşam çemberi varsa, siyasetçilerin de var keza. Hatta siyasi partilerin de. Onlar da geçiyor çocukluk-gençlik-yaşlılık dönemlerinden. Kimileri kimilerinden daha hızlı yaşlanıyor. Ne var ki kimse kabullenmek istemiyor yaşlandığını. Parti programlarının da, tıpkı insanlar gibi, yaşlanabileceğini. O yüzden Türkiye’de, anneler babalar ve onların çocukları, hatta onların torunları aynı siyasetçilerin yüzlerini görmeyi kanıksayarak yaşıyoruz. Ömrümüzün büyük büyük dilimleri hep aynı insanları, hep aynı lafları dinlemekle geçiyor da, farkına varmıyoruz.

İktidar iptiladır. Ve zincirleme başka iptilaların kaynağıdır. Koltuk ve makam ve kudret ve şöhret fena halde bağımlılık yaratır. Edebiyat alanında bile kendini emekliye ayıranlar ya da artık yazmamaya, başka üretimlerde bulunmaya karar verenler var, Ahmet Midhat gibi. Peki Türk siyasetinin Ahmet Midhatları nerede? Unutmamalı ki “erk bağımlıları” kendilerini yenileyemezler, tazeleyemezler, hele hele tıkanan sistemleri iyi edemezler. Müptelalar sadece tekrar peşindedir, bildiğine aynen devam. Bu sebeptendir ki, iktidara müptela siyasetçiler de, iktidara müptela edebiyatçılar da kendi alanlarına yeni bir soluk getiremezler.

Başkalarına uzaktan bakıp da “niye hâlâ siyasetin içinde bu adam?” ya da “filanca bunca senedir kendini tekrar eder durur, niye hâlâ ortalıkta?” diye sormak kolay. Ama iş kendi alanına gelince soru daha bir dikenlenir. Sahi edebiyattan da kendini emekliye ayırabilir mi insan? Ya da sanattan?

İşte cevabım: Mümkün ama zor. Edebiyat iptila yaratır. Ama buna rağmen, gün gelir, yazarlıktan emekliye ayırabilirsiniz kendinizi. Tıpkı Ahmet Midhat’ın yaptığı gibi. Vazgeçebilirsiniz tüm toplumsal rollerden ve sorumluluklardan. Vazgeçebilirsiniz yazdıklarınızı yayınlamaktan. Ne var ki yazıdan emekliye ayrılamazsınız. Eliniz dursa bile beyniniz durmaz. Yazdıklarınızı yayınlamama kararı alsanız bile bir gün, beyniniz ve ruhunuz kendi kuytu köşesinde sakin sakin yazmaya devam eder. Yazar için için.

 

15.07.2007

 

İzlenme : 3234
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us