. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Mevlânâ’yı anmak

 

Aralık ayı ilerlerken Mevlana ile ilgili etkinlikler de hayli hız kazandı. Paneller, şiir dinletileri, sema gösterileri birbirini izliyor. Bir kısmına şahsen katılmaktan ilham aldığım bu etkinliklerde kıymetli Mevlana araştırmacıları çalışmalarını aktarma imkanı buluyorlar, izleyiciler de onlardan öğrenme ve feyzalma imkanını.

Bu sene ilk defa çocuklara yönelik programlar da dikkati çekiyor. Mevlana’yı küçük yaştan itibaren tanımak mümkün olsun diye çizgi filmler, animasyonlar gibi yeni anlatım yolları aranıyor. Bir arkadaşımın dört yaşındaki kızı bu sene işte biraz biraz Mevlana’yı öğrendi. Geçenlerde ikisi yolda yürürken karşıdan cüppeli sarıklı yaşlıca bir adam geçiyor. Çocuk, heyecandan alı al haykırıyor hemen: “Anne, anne bak! Mevlana geliyor!”

Gülüp geçtik bu sahneye. Ama sonra aldı beni bir düşünce. Bir yanıyla çocuğun animasyonlarda gördüğü “sarıklı-cüppeli Mevlana figürünü” nasıl içselleştirdiğini gösteriyor hadise. Ama bir yanıyla da belki mühim bir soru soruyor bizlere, biz yetişkinlere. Sahi bizler de o küçük kız çocuğu gibi kendi kafamızdaki, kendi tahayyülümüzdeki Mevlana imajını yansıtıyor olmayalım sakın? Bizler de görmek istediğimiz Mevlana’yı görüyoruz belki de. Biz her birimiz. Böyle bakınca, bir değil binlerce milyonlarca Mevlana algısı var belki de. Ve algılarımız ona değil, aslında bize dair, çağımıza dair ne çok şey söylüyor.

Düşünün bir kez.. Mevlana’nın şiirleri altmış bin beyte ulaşıyor. Bunların arasında niceleri ifade gücü bakımından birbirleriyle yarışıyor. Yüzlerce hikayesinde okuru uzun uzun düşündürecek ifadeler kullanılıyor, nasihatler veriliyor. Bunca zenginliğe ve derinliğe rağmen bugün hemen hemen kime Mevlana’yı sorsanız, öncelikle ve bilhassa birkaç dizeyi hatırlayacaktır. “Gel, ne olursan ol yine gel/ Kafir, Mecusi, putperest olsan da gel/ Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir/ Yüz kere tövbeni bozmuş olsan yine gel”.

Sahi Mevlana’nın binlerce dizesi içinde bilhassa bunları hatırlıyor, ezberliyor ve sık sık anıyor olmamızın bir anlamı yok mu? 2007 senesinin insanları Mevlana’yı daha çok bu sözlerle anıyor ve anlıyorsa bu “seçim” Mevlana’dan ziyade bizim hakkımızda bir şey söylüyor. Bir ipucu veriyor. Öylesine köşeli, kavgacı ve yargılayıcı ki günümüz toplumu, bu çatışmacı üslubun gönüllü parçaları olanlar dahil, hepimiz muzdaribiz bundan aslında. Hoyratlıktan, hırçınlıktan inciniyoruz. Özünde bir yerlerde huzur, sevgi ve uyum arıyoruz. Buna ihtiyaç duyuyoruz. Ne var ki dilimiz varmıyor açıkça bu talebimizi dillendirmeye. Sanki söylesek gülecekler bize. Bu zanla susuyor, sevilmek ihtiyacımızı bastırıyoruz.

Böyle bir ortamda yüzyıllar ötesinden kulağımıza efsun gibi gelen, insanı zerre kadar yargılamayan, herkese eşit samimiyetle kucak açan, şefkat ve muhabbetle yaklaşan böyle bir çağrıyı işittiğimizde hepimiz sarsılıyor, etkileniyoruz. “Gel, ne olursan ol yine gel” sözünü duyar duymaz eriyor yüreğimizin yağı. “Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da gel” dediği noktada titriyor içimiz. Çünkü her ne kadar başkalarını yargılamaya gelince iş hepimiz yarış halinde olsak da, aslında içten içe gayet iyi biliyoruz ki hiçbirimiz “günahsız”, dolayısıyla da “tövbesiz” değiliz. Tövbe nedir bilen, tövbe bozmak nedir onu da bilir. Biz, modern toplumun insanları bunları da biliyoruz. “Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir” dendiğinde içimiz ısınıyor. Ümit ki en çok ihtiyacını duyduğumuz...

Doğru, günümüz insanları aslında duymak istedikleri Mevlana’yı duyuyor, görmek istedikleri Mevlana’yı görüyor. Karşıdan gelen cüppeli adama “anne bak Mevlana!” diyen, kendi kafasında çizdiği hayali figürü Mevlana’ya suret çizen o dört yaşındaki küçük kızdan pek de farklı değiliz. Ancak Mevlana’ya dair ilgimizi ve bilgimizi bu anlaşılır noktadan öteye götürmek de gene bizim borcumuz. Sadece “işimize gelen” birkaç dizeyi ezberlemek ve zikretmekle yol almamız mümkün değil. Yoksa sadece “bayramdan bayrama” andığımız, yurtdışında Batılılara pazarladığımız iki boyutlu bir Mevlana çıkar ortaya. Ete kemiğe, muhabbete hakikate bürünmüş bir Mevlana değil. Ne de olsa: “Gül dikmezsen, hiçbir fidan gül vermez sana/ Dereler buğdaydır adeta, bu dünya ise değirmen/ Değirmene kerpiç götürürsen, ancak toprak elde edersin.”

 

09.12.2007

 

 

İzlenme : 4291
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us