. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
İçinden şiir yazmak gelmeyen şairler ülkesi

 

Bugünlerde hangi edebiyatçı arkadaşımla konuşsam benzer yakınmalar işitiyorum. "İçimden yazmak gelmiyor," diyorlar. "Yeni bir kitaba başlasam da devam edemiyorum."

Kimi de diyor ki "içimden ne gazete okumak geliyor, ne televizyonun düğmesine basmak. Ama gene de takip ediyorum hem gazeteleri, hem haberleri her sabah, her akşam. Çünkü memleket o kadar çalkantılı ki gündemden tamamen habersiz kalmak da olmuyor. İnsan merak ediyor. Kaygı duyuyor. Koltuğuna oturup Proust okumak lüks gibi şimdilerde. Gazete okumaktan, gazetelere kafa yormaktan roman okumaya fırsat kalmıyor. Ne fırsat, ne istek." Bunları söyleyenler, severek yazan çizen, hayatları boyunca hep okuyan, romanlarla şiirlerle yaşayan insanlar. Onlardan bu tür sözler duymak düşündürüyor beni.

Oturup roman yazmak, hikâye kurgulamak, şiir yazmak zorlaşıyor toplumsal ve siyasi çalkantıların ivme kazandığı zamanlarda. Sadece zorlaşmıyor, anlamını da yitiriyor adeta. Edebiyat için hayal kurabilmek lazım. Bu ilk koşul. Özgürce, hayal edebilmek, hikâye kurabilmek. Bunu yapabilmek için ise insanın zihninde bir köşeciğe kaçabilmesi elzem. Edebiyat yapabilmek için muhakkak özerk, her şeyden ve belki de herkesten uzak ve muaf bir özgür alan, yalnız kalınacak bir mekân, Virginia Woolf un ifadesiyle "kendine ait bir oda" lazım. İşte o alanı yaratmak, yaratsak bile o alana çekilmek zorlaşıyor sanki. Hikâyeler kurmak, şiirler yazmak için kendi alanlarına çekilmeyi başarabilse bile edebiyatçılar, akılları toplumda, dışarda kalıyor habire.

Hakikaten romana, sanata vakti olmayan bir toplum mu oluyoruz? Siyaset ve ekonomi o kadar önemli ve o kadar belirsiz ki bu ülkede, sanat ve edebiyat giderek dışlanıyor mu hayatlarımızdan? Gündem gergin. Gündem karmaşık ve yüklü. Herkes birilerine kızgın sanki. Her kafadan bir ses çıkıyor bu günlerde. Çıkın bir dolaşın İstanbul sokaklarında, kafelerinde, metrolarında. Gencinden yaşlısına herkes habire gündemi konuşuyor. Durmadan yeni toplumsal ve siyasi senaryolar tartışılıyor, "bugün" ya da "dün" olan biteni anlamak değil sadece, yarın ne olacağına dair tahminler yürütülüyor. Her yerde her an. İnsanlar karamsar. Kimin vakti ya da tahammülü var böyle zamanlarda roman ya da şiir okumaya... Belki sinema ya da tiyatro edebiyat kadar etkilenmiyor bu süreçten. Zira her ikisi de, bir yanıyla da olsa, dışarı çıkıp, arkadaşlarla buluşup, belli bir sosyallik taşıyan, tabiri caizse "gidilen-varılan aktiviteler". Halbuki edebiyat öyle değil. Edebiyat dışarıda değil içte. Tamamen bir içsel yolculuk, özde de şekilde de. Edebiyat insanların evlerine konuk oluyor. Bir şiir kitabı ya da roman okumak için insanın kendi içine çekilmesi gerekiyor. Kendiyle baş başa kalması. Sadece yazarın değil, okurun da kendine ait bir odaya ihtiyacı var aslında.

Doğrusu Türkiye de siyaset o kadar hızlı, öylesine yoğun ve kafa karıştırıcı bir gündemle akıp gidiyor ki, her sabah "bugün ne olacak?" diye uyanıyor, her akşam o günü anlamaya, anlamlandırmaya çalışarak uyuyoruz. Gündelik yaşamın hızı ve kaosu hemen her şeyi gölgeliyor. Moralsizleşiyoruz. O moralsizlik edebiyata ve sanata duyulan inancı da zedeliyor. Siyasi ve ekonomik gündemin böyle çalkantılı olduğu durumlarda ve dönemlerde, sanatçıların ve edebiyatçıların üretmeleri zorlaşıyor. Sanatçılar daha duyarlı insanlar. Toplumdaki endişeleri, gerginlikleri, hassasiyetleri, moralsizlikleri daha da yoğun yaşıyorlar. Bu ruh haliyle yazamıyor, üretemiyorlar. Ama işte bundan bahsetmek bile bir "lüks" belki de.

Zamanı akan bir nehire benzetmek insanlık tarihi kadar eski bir metafor olsa gerek. Ama eğer öyleyse, bu nehir tüm dünyada her yerde aynı hızla, aynı kuvvetle akmıyor. Öyle coğrafyalar var ki son derece ağır akıyor nehir, aheste revan, suları çekilircesine. Türkiye de ise zaman pek çok Batı ya da Doğu şehrine kıyasla hızlı mı hızlı akıyor. Bir çılgın, bir erişilmez tempo edinmiş kendine, tutabilene aşkolsun.

 

25 Mart 2008

 

İzlenme : 2706
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us