. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Kız çocuğu babaları

 

Bu hafta bir sırrımı paylaşacağım sizlerle: Ne zaman bariz maço eğilimleri olan, kadınların erkeklerden daha narin ve zayıf olduklarını zanneden bir erkeğe rastlasam içimden usulca dua ediyorum: "İnşallah günün birinde kızın olur..."

Farkında mısınız kız babası olmak kimi erkekleri nasıl değiştiriyor? Bilhassa dışı modern içi geleneksel olan erkekleri, kız evlat sahibi olmak radikal bir biçimde dönüştürüyor. Bir de bakıyorsunuz ki ömür boyu taştan katı, Hammurabi´den otoriter, Stalin´den bıyıklı ve son derece ataerkil olan nice erkek böyle bir dönüm noktasından sonra yumuşuyor, duygusallaşıyor. Macun kıvamına gelmiş gibi yeniden şekilleniyor. Farkında bile olmadan. Senebesene adım adım... O ana kadar cins-i latif hakkında yaptıkları nobran genellemeleri, koydukları kuralları, edindikleri cümle alışkanlıklarını ve önyargıları sorgulamak zorunda kalıyorlar. Gençliklerinde kendi kız kardeşlerine, evlilikleri boyunca karılarına gösterdikleri katı tutumlar güneşe maruz kalmış kar topu gibi eriyiveriyor. Damla damla...

Kadınların yaşam mevsimleri var: Çocukluk, genç kızlık, kadınlık, annelik, orta yaş, derken menopoz, anneannelik, yaşlılık... Bunlar sıklıkla konuşuluyor. Yazılıyor da. Her bir aşamadan bir sonrakine geçişte kadınları ne tür sorunların beklediği de konuşuluyor, hatta fazlasıyla. Bunalımlarımız, endişelerimiz, suçluluk duygularımız, depresyonlarımız... Kilo alma takıntımızdan kaynana-gelin çekişmelerine kadar kadının "zaafları"nı konuşmak ne kadar kolay. Ama bu arada erkeklerin de benzer biçimde yaşam mevsimleri olduğu nedense unutuluyor. Erkeklik ne sütliman bir deniz, ne yekpare bir renk.

Erkeklik aslında bir lunapark arabası. Rengi kırmızı ve cilalı. Kenarlarında sarı, siyah boyalı alevler var ama gerçek değil, sadece resim. Rayların üzerinde, ta en tepede duruyorsun yapayalnız, dinmeyen bir hız; sürekli iniş çıkış ve mecburen, mecburiyetten yarış. Tansiyon hep yüksek. Adrenalin hep yüksek. Ritim hep yüksek. Dinmeyen bir gerilim. Hep tartışmak lazım sanki, illa ki bir öteki lazım. Arabanın tamponu bir başka arabayı yolda azıcık çizse bile inip hemen bağırmak, heyheylenmek lazım sanki. Önceden çizilmiş tanımlara, verili kültürel kodlara harfiyen uymak, gene de hep ince bir buz tabakası üstünde yürüdüğünü unutmamak, aman zinhar "zayıf ve kadınsı görünmemek", kırıtmamak, duygularını belli etmemek; bir dış duvar örmek kendine, etten ve kemikten bir duvar kalbinin tam üstüne...

Erkeklik belki de bu ülkede edinilmesi en zor olan "paye". Ne kadar çabalasan da hiçbir zaman yüzde yüz emin olamıyorsun. En ufak bir kaymada hemen alay konusu oluyorsun. Çocukken düşüp dizini kanattığında bile ağlayamıyorsun. Bir erkek çocuğunun şu hayatta ilk dersi, gözyaşlarını bastırmayı öğrenmek. Sünnet olurken bile korkunu dışa vuramıyorsun. Okulda kavga dövüş kendini savunmayı öğreniyorsun. Kalbini bir sandığın içine kapatıp gözlerden uzak tutarsan "güçlü" olacağını sanıyorsun. Askere giderken ne seni davul zurna uğurlayanlara, ne taburundakilere açabiliyorsun yüreğini, özlemlerini, endişelerini. Nişanlanırken sevdiğin kadına zaaflarını söyleyemiyorsun. Başaramama korkusu o kadar ağır ki sen sen olamıyorsun. Evlenince geçmişinin dehlizlerinden karına bahsedemiyorsun. Kendi çocukluğunla yüzleşemeden çocuk sahibi oluyorsun. Erkeklik kilit üstüne kilit vurmak demek.

Hep katı ve güçlü görünmek zorunda olmak ne büyük bir yük, ne korkunç bir külfet!

Buna rağmen öyle bir yumuşuyor ki yürekler....

İstanbul´da bir taksi şoförüyle aramda geçen bir sohbet var, unutamadığım. Adamcağızın lise çağında üçüzleri varmış; üçü de kız. "Üçünü de okutacağım. Allah yeter ki ömür versin, sağlık versin; kazancımı tamamen onların eğitimine aktaracağım." "Oğlun olsa gene aynı şekilde okutmak ister miydin?" diye sordum. "Yok be abla" dedi. "Oğlan kısmı okumasa da olur. Ver bir tornacının yanına, çıraklık yapsın. O da olmadı, gitsin sokakta bilet satsın. Oğlanlar her işi yapar. Ama kızların okuması şart. Altın bilezik gibi meslekleri olmalı bileklerinde. Olmalı ki ezilmesinler..." Ne zamandır böyle düşündüğünü soruyorum. "Ne zamandan beri mi? Valla kız babası olduğumdan beri. Eskiden böyle düşünmezdim ki" dedi. "Aslında ben kendi karımın çalışmasına izin vermedim. Çok kıskançtım. Gençlik işte. Şimdi olsa başka türlü davranırım. Dışarı çıkmasına bile izin vermedim benim hanımın. Hâlâ zaman zaman kızar bana, ´Senin yüzünden kurudum, köreldim´ der." "Peki ya kızların senin gibi biriyle evlenirse?" dedim usulca. "Ben de zaten o yüzden okusunlar istiyorum ya. Analarından daha iyi koca bulsunlar kendilerine. Ama olur da kocaları hıyarın teki çıkarsa, basarlar kağıdı, boşarlar, gider çalışırlar, kendi paralarını kazanırlar, ele güne muhtaç olmadan..." Güldüm. Güldü. Saygı duydum samimiyetine, içtenliğine. Kendisiyle çatır çatır dalga geçebilmesine. Çıkarmış yüreğini sandıktan. Tozlarını silkelemiş. Nice kız babası gibi o da sevgisini göstermeyi, kuşatma altına almadan sevmeyi öğrenmiş, ne güzel.

 

10.01.2010

 

İzlenme : 7132
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us