. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Siyah-beyaz bir filmde yaşamak

 

Zaman zaman bir satranç tahtası gibi algılıyoruz hayatı. İki renkten müteşekkil bir zeminde planlar yaparak ilerliyor, üç hamle sonrasını görmeye çalışıyoruz. Hep bir rakip var zihnimizde. Hep bir Öteki. Farkında bile olmadan siyah-beyaz bir filmde yaşıyoruz sanki. Her şeyi ve herkesi ikiye kategoriye bölüyoruz: Sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz. Nüanslar kayboluyor, ara tonlar eriyor. Kafamızda kamplar, yaftalar. Öteliyor, kızıyoruz. Kendi kendimizin moralini bozmakta üstümüze yok. Hem kendimizin hem birbirimizin. Beğenmediğimiz şeyleri hemen dile getiriyoruz, hatta bu konuda biraz acele ediyoruz da, nedense takdirlerimizi dillendirmekte pek bir ağır, pek bir elisıkı davranıyoruz.

Tebessüm, vücuttaki herhangi bir kas gibidir oysa. İnsan gülümsedikçe daha kolay gülümser hale gelir. Somurttukça, daha çok somurtur. Karalar bağlamaya alışkın birine gökkuşağını kolay kolay sevdiremezsiniz. Sürekli siyahlara ve grilere bakan birinin renkler gözlerini kamaştırır.

Karamsar ruhlu bir akademisyen arkadaşım var. Elinde değil, mizacı böyle. Azıcık yağmur atıştırsa selden bahseder, yel esse kasırgadan endişe eder. Öksürse verem oldum zanneder, istisnasız her karşılaşmada memleketin gidişatından şikâyet eder. O yüzden ona Bay Xanax diyorum, depresyonda olmasa da daimi bir panik atak ve endişe eşiğinde yaşar. Tebessüm kasını geliştirmemiş insanlardandır. Kendi tabiriyle mizacı kasvetli, söylemi limoni, görünüşü serseridir. İflah olmaz bir kasvet, fazla gelişmiş analitik zekâdan muzdariptir. Zeki, donanımlı, entelektüel ve bedbindir. Gazeteleri okur, kitrapları devirir, internette sörf yapar ve yorumunu açıklar. "Sancılı ve karmaşık bir dönemden geçiyoruz."

Annem bazen takılıverir. "Aman boşverin, Türkiye´nin sancılı ve karmaşık bir dönemden geçmediği zaman mı var? Kendimizi bildik bileli böyle bu ülke. Sıkmayın canınızı, hallolur her şey."

Ama arkadaşım dinlemez. Her şeyi dert edinir kendine. İşte bu Bay Xanax bir süre önce "Globalleşen Dünyada Yeni Açılımlar" başlıklı bir konferansa katılmak üzere Balkanlar´da birkaç şehre gitti. Bir hafta sonra döndü. Aynı akşam telefon açtı. Sesi cıvıl cıvıl. Her zamanki durgunluğundan, ciddiyetinden, karamsarlığından eser yok. Bir haller olmuş.

"Eee nasılsın?" dedim merakla.

Bir kahkaha attı. "İyiyim, iyiyim."

Şüphelendim. "Bana bak âşık mı oldun yoksa oralarda?"

Bir kahkaha da. "Eh, öyle de denilebilir. Ama memleketime âşık oldum!"

Ağzım açık dinliyorum. Enerji küpü olmuş. "Aman iyi ki gitmişim oralara. İyi oldu. Moralim düzeldi. Oralardan bakınca Türkiye nasıl istikrarlı ve heybetli görünüyor biliyor musun?"

Anlatıyor. Macar, Polonyalı, Bulgar, Yunan, Roman, Moldovyalı, Ukraynalı, Arnavut, Sırp... akademisyenlerin tebliğlerini dinlemiş günler boyunca. Hepsinde bir kaygı, bir anksiyete... Memleketlerine dair endişeler diz boyuymuş her birinde.

"İlk iki gün ben de katıldım o kervana. Ben de dertliyim ya Türkiye´nin hallerinden. Kendi endişelerimi anlatıyorum habire. Ama sonra uyanmaya başladım. Baktım etrafımdaki Balkan akademisyenler benim algıladığım gibi algılamıyor Türkiyeyi. Onların Türkiye algısı bambaşka. Ne türban tartışmalarına takmışlar kafayı ne laiklik kaygılarına. Onlar Türkiyeyi belli bir tarih içinde okuyor ve bir dünya gücü olarak görüyor. Başlı başına bir bölgesel güç olarak. Balkan akademisyenlerin gözünde Türkiye derin bir tarihe, köklü bir kültüre ve en önemlisi hem devlet hem demokrasi geleneğine sahip bir yer. Türkiye deyince Osmanlıyı düşünüyor. Belli bir süreklilik içinde bakıyor bize. Sadece bugüne bakmıyor yani. Oradan bakınca gıpta edilesi bir Türkiye var. Üçüncü günden itibaren ben de öyle bakmaya başladım. Sana bir şey söyleyeyim mi, algılarımın ayarı değişti."

Türkiye´ye hep ama hep Türkiye içinden bakıyoruz. Kendimize sadece "bura"dan ve "bu an"dan baktığımız için dertlerimizi de çelişkilerimizi de büyüteç altına alıyor, olduğundan büyük algılıyoruz.

Keşke milletçe hepimiz üç ayda bir otobüslere doluşup turlara çıksak. Balkanlar, Orta Doğu, Rusya gezilerine katılsak. Bir de oralardan baksak kendimize, hallerimize, bünyemize. Kimbilir belki o zaman tebessüm kasımızı geliştirir, kendimizi bu kadar hırpalamaktan vazgeçeriz.

 

21 Mart 2010

 

İzlenme : 3049
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us