. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>



Yazılar
Bol deyimli bir yazı

 

Türkçe’nin birbirinden güzel ve çarpıcı deyimleri, atasözleri, dua ve bedduaları vardır. Kullanırken pek düşünmeyiz, ardındaki birikimi, bilgeliği hemen fark etmeyiz belki ama her biri yüzyılların süzgecinden geçerek gelmiştir bugüne; damla damla. Hani bir yabancı kalkıp da anlamlarını sorsa, çevirmemizi istese, bir an için afallarız. Kolay değildir zira onları bir başka dile taşımak. Mesela şu “al gülüm ver gülüm” ya da “külahları değişmek”. Ne kadar basit, bir o kadar eski ve aynı zamanda sarih. Ama kolaysa gel de tercüme et bakalım. Her birinin etrafında geniş bir kültürel havza var. “Bükemediğin eli öpmek” de öyle, yahut “fincancı katırlarını ürkütmek....”
“Ters nallanmış ata dönesin!”
“Kansız bite dönesin!”
“Uyuz olmuş ite dönesin!”

Nasıl bir hayal gücüyle çıktı bu laflar? Nasıl bir mizah duygusuyla şekil aldılar, aklımı kurcalar. Anadolu’nun dört köşesinde geze geze toplamak lazım bu kelimeleri. Gerçi bunu yapan gönüllüler, dil sevdalıları var. Ama bilgi ve iletişim yüzyılında esas mesele, tüm bu birikimi internete aktarabilmek. Farkında mısınız internette Türkçe ile ilgili ne kadar az nitelikli kaynak var?

Peki şimdi “Türkçezenler”, yani Türkçeyi kalpten seven ve bu dili bir kıta gibi karış karış gezenler, bir araya gelseler, internette bir forum kursalar, oraya damla damla bildikleri deyimleri, atasözlerini, yöresel ve bölgesel lafları koysalar, aynı zamanda kaybolmasını istemedikleri dilsel nuansları ekleseler, kendi ailelerinden duydukları özgün kelimeleri paylaşsalar ve böylece ortaya geniş, dinamik, genç ruhlu, global bazlı bir platform çıksa fena mı olur? Madem ki kelimelerle düşünüyor, kelimelerle kendimizi ifade ediyor ve gene kelimelerle hayal kuruyor, muhabbet yayıyor yahut yanlış anlaşılıyoruz, bir dilin zenginliği aynı zamanda gönüllerimizin zenginliğidir.

Bugün pek çoğumuz şehir insanıyız ama deyimlerimize yakından bakın. Ne kadar çok hayvanlarla ve doğayla ilgili söz var aralarında. “Dananın kuyruğu koptu”, “sinekten yağ çıkarmak”, “eşek sudan gelinceye dek dövmek,” “kedi olalı bir fare tutmak” ya da “deveye hendek atlatmak....” Severim şu “yılan hikâyesi” sözünü. Bu kadar görsel, böyle çarpıcı.

“Pire itte, bit yiğitte olur” lafına ne demeli? Ya da “iyi saatte olsunlar”? Anneannemin bol keseden kullandığı deyimler vardır mesela. “Zenginin horozu bile yumurtlar” der. İnce bir zekâ, yaramazlık ve mizah dolu. “Aç tavuk kendini buğday ambarında görür,” der. Ve ben ne zaman olmadık hayaller peşinde koşsam, yapıştırır hemen “Balık kavağa çıkınca.”

Bir de malum, boğazına son derece düşkün bir milletiz. Yemekle ilgili o kadar çok deyimimiz var ki. “Tencerede pişirip kapağında yemek,” “ensesinde boza pişirmek,” “muhallebi çocuğu”, “dut yemiş bülbüle dönmek,” “Turp gibi/ turşu gibi olmak”, “ayranı kabarmak”, “tok evin aç kedisi” ya da favorilerimden, “tuzlayayım da kokma!”

Keza “başının etini yemek” lafı... Eyüp’ün başının etini yerim bazen yani, zaman zaman, yani devamlı. Ben takarım kafama, pireyi deve yaparım. Pire için yorgan yakarım. Karınca yuvası gibi kaynar içim. Bir gayya kuyusu olur beynim. Seslerden, yankılardan geçilmez. Kurarım da kurarım. Kurdukça içim kararır. En sevmediğim huyumdur. Üzüm üzüm üzülürüm. Uma uma dönerim muma.

Anneannemin laflarını düşünürüm o zaman.

“Kimseye eğri gözle bakma/ her sabah yeniden doğar güneş, eski defterleri karıştırma/ yazar ol, meşhur ol, padişah ol fark etmez, yeter ki insan evladı ol / sen sen ol, yere düşene tekme atma / kalp kırma, kalp kazan / eski kafalıya yeni laf anlatamazsın evladım/ güneş görmemiş yarasaya ışığı tarif edebilir misin?

Fütur getirme/ kılıç yarası geçer dil yarası geçmez evladım/ dedikoduya metelik, dedikoducuya paye verme/ içi çıfıt çarşısı gibi olan kimseden uzak dur / kendine hayrı yok ki sana olsun/ eski camlar bardak olur/ zaman geçer, devran döner/ esamisi okunmaz kem gözlünün yavuz dillinin / sabır ve şükür ve azim insana en çok yakışandır evladım/ unutma ki kuru bir sözden ibaret değildir “la havle”/ yaza yaza yaz gelir/ çiçek açar dallar, senlenir/ yaz çünkü Rab güzel kelimeyi sever evladım...”

Anneannemin, anneannelerimizin lafları su serper yüreğime; yol gösterir, rehberlik eder. Ne zaman içim daralsa ya da aklım bulansa, alırım elime bir deyimler sözlüğü, çekilirim bir köşeye. Her biri zekâ ve incelik kokan ama yazarı belirsiz bu kadim sözleri gül koklar gibi çekerim içime.

 

05 Eylül 2010

 

İzlenme : 8765
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us